14 Ocak 2014 Salı

KEŞKE OLMASAYDIN BE FACEBOOK!

Keşke olmasaydın be Facebook!

 Sare Şanlı
Başka bir vasıtayla görüşmeniz hayli zor olan dostlarınızla, tanıdıklarınızla buluşmanın, özlediğiniz kişilerin fotoğraflarını görmenin, kimi faydalı paylaşımlar sayesinde güzel ve önemli hadiselerden/bilgilerden/etkinliklerden haberdar olmanın etkili yollarından biridir Facebook. Aynı zamanda sizin de önemli/faydalı paylaşımlarda bulunabilmeniz, insanlara doğru bildiklerinizi iletmeniz için bir fırsat. Bunlar “İyi ki varsın Facebook!” dedirten noktalar.
Bir de “Keşke olmasaydın be Facebook!” dedirtenler var.
Tanıdığınızı sandığınız insanların Facebook’taki ve gerçek hayattaki yüzleri, düşünce ve davranışları birbirinden farklı olabiliyor. Arkadaşınızın son derece olumlu yönlerini görebiliyorsunuz.  Fakat zaman zaman listenizdeki insanlar sizi hayal kırıklığına da uğratabiliyor. Facebook’ta eklemeden önce karakterine saygı duyduğunuz, bilgi ve görgü sahibi kategorisinde değerlendirdiğiniz bir insan, lüzumsuz, basit ve bayağı paylaşımlarla, durmadan değişen profil fotoğraflarıyla ve beğendiği tuhaf sayfalarla bambaşka bir kategoriye geçebiliyor.
Örneğin, normal hayatta evinin perdeleri açık bir halde oturup, odasının ve özel hayatının başkaları tarafından dikizlemesini istemeyecek bir insan Facebook’ta günlük hayatının her ayrıntısını paylaşabiliyor. Hatta daha ileri giderek, yatak odasının perdelerini aralıyor, eşiyle çekildiği mahrem fotoğraflarını ve “canımlı- cicimli,bebeğimli-aşkısılı” diyalogları cümle alemin görmesinden bırakın rahatsızlık duymayı gurur duyar hale geliyor. Kalkıp uyaramıyorsunuz da. “Senin eşinle olan muhteşem aşkının detaylarını bilmek zorunda mıyız? Akşam eve gidince konuşsanız olmuyor mu, niçin Facebook üzerinden sevgi sözcüklerinize göz değmesine izin veriyorsunuz?” da diyemiyor, sinir olduğunuzla kalıyorsunuz.
Gündem ne kadar acı haberle dolu olursa olsun, feraset ve görgü sahibi sandığınız arkadaşınız, yediği yemeklerin (ille de yemeden yani mükellef sofrası bozulmadan önce), takıldığı mekânların, gittiği tatil beldelerinin fotoğraflarını durmaksızın paylaştığında şaşkınlığınızı, öfkenizi bastırmanın yollarını aramaktan başka çareniz kalmıyor. Ülkesinde ve dünyanın dört bir yanında yaşanan trajik hadiselerden hiçbirini yıllardır gündemine konu almayan arkadaşlarınız moda ve kozmetik sayfalarını beğendikçe, size durmadan oyun istekleri yolladıkça “arkadaşlığınızı” defalarca gözden geçirip duruyor ama “devir insan kazanma devridir, kaybetme devri değil” anlayışıyla gafletten uyanması için dua ediyorsunuz.
Bir de hiçbir şey paylaşmayan ketum grup var. Dedim ya, Facebook’ta perdeler aralanıyor. O perdeler o kadar sık aralanıyor ki, bu durum merak duygusunu ve neticesinde dedikoduyu artırıyor. Günlük hayatta karşılaştığım insanların, paylaşılan her şeyden haberdar olduğunu öğrenince, Facebook ortamında hiç tepki göstermeyişlerini açıklamakta zorlanıyorum. Demek ki, çoğu insan kendi paylaşımda bulunmaksızın, başkalarının neler yaptığını inceleyip duruyor yani aralanan perdelerden merakla ve ilgiyle bakıyor ancak baktığını da çaktırmıyor. Hayırlı bir haber karşısında olumlu bir tepki, üzücü bir haber karşısında da ilgi ve teselli belirten cümleler göstermiyorlar. Onlar listenizde olmanın avantajıyla yalnızca sizin hakkınızda malumat biriktiriyor, kendileri hakkında bilgi vermekten kaçınıyorlar, yani hesaplarını hafiyecilik oynamak için kullanıyorlar.                                                                                                                     
 *
Bu durumda ‘özel olan hiçbir şeyi paylaşmamalı mı?’ sorusu geliyor akıllara. Özel kavramı kişiye göre değişiyor. Sizi uzun zamandır göremeyen akrabalarınız, dostlarınız için fotoğraf paylaşmanız ile güzelliğinizi göstermeye çalıştığınız (çok güzelsin canım yorumları okumak istediğiniz) fotoğrafınız arasında sizce de fark yok mu? Gittiğiniz bir mekanı tavsiye etmek amaçlı paylaşmanız ile, sırf orada olduğunuzdan herkesi haberdar ederek nerelerde takıldığınızı göstermek istemeniz aynı şey mi? Paylaştığınız şeyleri elli yaşındaki amcanız da, yakın arkadaşınız da, patronunuz da görüyorsa biraz düşünerek paylaşmak gerekmez mi?
Bana kalırsa, Facebook düşünce dünyamızın, gönül dünyamızın perdelerini araladığımız yer olmalı. Bunun için de önce düşünmek gerek, düşünmek için de biraz okumak, dinlemek, izlemek ancak faydalı olan ve “değer” ifade edeni… Biz paylaşımlarımızla kendi şahsiyetlerimizi ortaya koyuyoruz. Sanırım yeni bir Facebook atasözü oluşturabiliriz,“Bana paylaşımını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.”
yayın : 13 Ocak 10:31

BANA MASAL ANLAT ANNE

Bana masal anlat anne

 Sare Şanlı
Üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen çocukluğumuza ait, hafızamızda tazeliğini koruyan kimi anılarımız vardır ya, eniştemin tuz masalı da benim için öyledir. Televizyonda akşam saatlerinde çocuklara hitap eden hiçbir programın bulunmadığı ve bu yüzden televizyon ile oyalanamadığımız , bilgisayar, tablet ve cep telefonları ile tanışmadığımız o yıllarda, çeşit çeşit oyun üretme kapasitesini kullanabilen şanslı çocuklardandık biz. Sevdiğimiz şeyler arasında bir de büyüklerden masallar dinlemek vardı. Eniştemi her gelişinde esir alır, kendine has üslubuyla anlatımı tam bir saati bulan upuzun tuz masalını ilgiyle dinlerdik. Benzer şekilde, anne ve babamın çocukluklarına ait anıları da masal tadındaydı bizler için.
Velhaısl, bizler masallarla büyüyebildik çok şükür, sayısız masal kitabına ve kaynağına kolayca ulaşabildiğimiz bu çağda, annelerin şefkatiyle ve gayretiyle günümüz çocuklarının da masallarla büyüyebileceğine inanıyorum. Çünkü insanlar arası diyaloğun azaldığı günümüz koşularında, anne ve çocuk arasındaki iletişimin en önemli unsurlarından biri olan masallar tahmin ettiğimizden çok daha gerekli.
 “Çocuklarınızı masalsız bırakmayın, masallarla uyuyan çocukların hayal güçleri gelişir.”diyor ünlü pedagog Ulrich Diekmenyer.
Masallar sayesinde çocuğun hayal gücü geliştiği gibi, masal anlatarak onun dil gelişimine de katkıda bulunmuş olursunuz. Ayrıca çocuğu rutin hayatından çıkarıp hayal alemine giden keyifli bir yolculuğa çıkarırsınız. Masalı dinleyen çocuk düşünmeye başlar, karar verir, yargılar ve sorular üretmeye başlar. Hele de masal bir kitap üzerinden anlatılırsa çocuğun sanatsal yeteneği gelişir ve kitap diline alışmaya başlar. Masal esnasında çocuk birbirinden farklı duyguları tanıma ve tanımlama imkanı elde eder.
Dinlediği masallardaki karakterler hakkında hayaller kuran çocuk, olayların gelişimine göre iyiyi ve kötüyü, doğruyu ve yanlışı ayırt etmeyi öğrenir. Genellikle kız çocuklar kız, erkek çocuklar erkek karakterlerle özdeşleşerek ilerideki kişiliklerinin temellerini atarlar. [1]
Üstelik masallar yalnızca çocuğu uyutmak için anlatılmak zorunda değildir. Anne mutfakta yemekle uğraşırken, çocukla camdan dışarı bakarken, parka doğru yürürken de masallar üretebilir. Evdeki resimleri, fotoğrafları, çeşitli objeleri ve oyuncakları kullanarak, evin çeşitli bölümlerini de masala dahil ederek, beden dilini kullanarak masalı daha eğlenceli hale hatta bir tiyatroya dönüştürebilir.
Çocuğun yaşı ilerledikçe, gerçek dışı kahramanlar ve olaylardan oluşan masalların yerini yaşanmış hikayeler alabilir. Çocuğun büyüdüğünde de birçok masalı/hikayeyi hatırlayacağını göz önünde bulundurarak, peygamberlerin hayatlarından kıssaları, toplumda iz bırakmış değerli insanların hikayelerini, kendi çocukluğunuzda yaşadığınız ders verici, eğitici öyküleri anlatmak çok daha faydalı olacaktır.  Bu şekilde çocuklarımızda çok farklı bir bilinç oluşturacağımızı unutmayalım.
Günümüz çocuklarının televizyondan ve internetten uzak bir hayat yaşamalarını beklemek hem zor hem de pek gerçekçi olmayabilir. Fakat en azından tv ve internet başında geçirdikleri vakti azaltarak, onlarla birebir iletişim kurmanın bir yolu olarak masallara başvurabiliriz. Aksi takdirde televizyon ve internet karşısında uzun süre vakit geçiren, masallardan mahrum bırakılan çocuk bir süre sonra maruz kaldığı bu “yapay öğrenme ortamında sorgulamaktan soru sormaktan vazgeçerek sadece kabul etmeyi öğrenecek ve medya ninnileriyle uyuyacaktır.” [2] 
[1]Uzm.Dr. Gökçe Küçükyazıcı (Çocuk ve Ergen Psikiyatristi )http://www.cocukvegenc.com/
[2] Nurdoğan Rigel /Rüya Körleşmesi syf. 72
yayın : 6 Ocak 10:30

AMBALAJ HER ŞEYDİR

Ambalaj her şeydir

 Sare Şanlı
Ambalajına kanıp satın aldığınız ürünler beklediğiniz gibi çıkmadığında basiretsizliğinizden ötürü kendinize kızıyor musunuz? Yoksa her defasında ambalaj beni yanıltmayacak diye kararlar alıyor, dayanamayıp bozuyor musunuz? Üzülmeyin, hakkınız var, zira bu çağda ambalaj her şeydir!
Çağ görsellik çağı, bir şeyi nasıl sunduğunuz, nasıl paketlediğiniz, nasıl satışa çıkardığınız o ürünün yada hizmetin kendisinden çok daha önemlidir. Orta lezzette bir kahveyi, süper kalite bir porselen fincanda, yanına serpiştirilmiş çikolata taneleri ve desenli bir peçeteyle sunarak iki katı fiyat talep edebilirsiniz. Çünkü müşterinin göz zevkine hitap edeceksiniz. Köydeki Hatice teyzenin basma eteğini biraz modernize edip, ünlü bir markanın etiketini bastıktan sonra ünlü bir mankene giydirdiyseniz, o eteği satın almayacak kadın bulamazsınız.
Ambalaja dikkat!
İçinde zararlı onlarca kimyasal madde bulunduran kozmetik ürünler, saflığın rengi olan beyaz ve parlak ambalajlarla pek o kadar zararlı görünmez değil mi?
Katkı maddeli abur cuburların üzerinde yanaklarından sağlık fışkıran yavrusuna sarılan bilinçli mütebessim annenin resmi, ürünü masum göstermeye yeter. Hele bir de C vitamini katkılı yazıyorsa…
Eti ve kendisinden elde edilen ürünlerin yenmesi haram olan domuzun sunumuna, ambalajına dikkat edin. Kumbaralar domuz şeklindedir(piggy bank), sevimli çizgi film karakterlerinde hep pembe yavru domuzcuklar vardır. Böylesi şeker bir hayvanın etini yemenin haram olmasını nasıl anlatacaksınız çocuklara?
Pizza lahmacundan daha fazla tercih ediliyorsa, İtalyan ambalajı sayesinde değil midir? Benzer şekilde nice Anadolu lezzetine biraz Batı sosu katarak daha çok satmaz mısınız?
Bir özlü söz Doğulu bir âlim tarafından söylendiğinde dikkate alınmaz iken, batılı bilgin tarafından dile getirildiğinde daha bilimsel daha doğru algılanmaz mı? Sosyal medyada daha fazla paylaşılmaz mı?
“Kanatchi” ismini kullanan bir tavuk dükkânı, hele bir de dükkâna azıcık modern makyaj yaptıysa, Kanatçı ismiyle yapacağından daha fazla satış yapmaz mı?
Eve gelen temizlikçi gündelik kıyafetleri ve çamaşır suyu kokusuyla bildiğiniz hizmetçi iken, bakımlı, makyajlı, ideal boy ve kilodaki güzel hostesler “hizmet” vasfından ne kadar da arınmışlardır!
Bir arabesk parça rock müzik söyleyen bir şarkıcı tarafından cover yapılarak sunulduğunda eskisi kadar “kıro” değildir.
Anadolu’nun yer sofrasını, ‘Japon usulü yer sofrası’ diye pek güzel sokabilirsiniz evlere. Yer minderlerine de azıcık modern bir hava kattınız mı koltuğa oturtacak adam bulamazsınız.
En olmaz, en sevimsiz şeyi bile güzel bir ambalajla satabilmenin, benimsetebilmenin çağıdır bu çağ.
Müslümana terörist ambalajını hazırlayanlar, binlerce masum insanın katili olan Amerikalı askerleri öyle bir ambalajla sunar ki, hepsi sempatik Amerikalı askerler olup çıkıverirler. Bir Arap çocuğuna çikolata veren Amerikalı asker ambalajı, görenlere aynı Amerikan askerinin o çocuğu gözünü kırpmadan öldürebileceğine inandırabilir mi? Yahut esaret altında yaşayan Iraklılara barış ve demokrasi götüren fedakâr ülke ambalajıyla, Amerika’nın o ülkeyi sebepsiz yere bombalayabileceği düşünülebilir mi?
Açlıktan kemikleri sayılabilen, yüzüne konan sineği kovmaya mecali kalmamış Afrikalı çocuklara gıda ve ilaç yardımı yapan kuruluşlar üçüncü dünya ülkesi vatandaşlarını birer kobay olarak kullanmalarını “merhamet ve insanlık” ambalajıyla gizlerler. Aç ve sefil Afrikalıların karınlarını doyuran Batılıların; aslında market raflarında terk edilmiş, son kullanma tarihleri geçmiş, katkı maddeli yapay gıdaları ellerinden çıkardığını aklımıza bile getirmeyelim diye, yardım götürme adı altında gittikleri yerlerde misyonerlik faaliyetlerini gerçekleştirdiklerini görmeyelim diye, en afili ambalajlarla yanıltırlar dünyayı. Yardım eli uzatan sevimli rahibelerin, güler yüzlü pederlerin bunu sırf insanlık namına yaptığına inanmaz mı tüm insanlık?
Evet, ambalaj her şeydir. İyi bir ambalajla kötüyü gizleyebilir, kötü bir ambalajla iyi olanı hak ettiği itibardan mahrum bırakabilirsiniz. Kulu yanıltabilirsiniz, ancak;
Bizi ambalajlarımıza göre değerlendirmeyen Yaratıcıyı asla! Zira "Allah sizin kalıbınıza ve suretinize değil, kalbinizin temizliğine bakar."
yayın : 30 Aralık 10:17