13 Şubat 2014 Perşembe

ÖVGÜNÜN DE BU KADARI

Övgünün de bu kadarı

 Sare Şanlı

Milletinin, ülkesinin, ırkının, ailesinin üstünlüğü ve seçkinliğiyle övünmek;  sevdiklerinin, bilhassa da çocuklarının meziyetlerini, başarılarını abartılı bir biçimde anlatarak onları övmek çoğumuzun içine düştüğü bir hata.
Türk annelerinde daha bebeklik çağından itibaren evladını övmek adeta bir hastalıktır. Bebeğin her hareketi ileride ne kadar zeki olacağına yorulur. (Bu kadar zeki insanı ne yapacaksak bu toplumda!) Her çocuk tuttuğunu koparacaktır, okul birincisi olacaktır, çok akıllıdır, öğretmeninin gözdesidir, her duyduğunu anlamakta ve çok çabuk kavramaktadır! Büyüdüğü zaman da en kral iş onundur, iş yerinin en sevilen elemanı odur, çok para kazanıyordur, bilmesi gereken her şeyi biliyordur, o olmasa iş yeri batacaktır vs
Gelinlerin kötülenmesine alıştığımız bir toplumda, kayınvalideler kızlarının elini sıcak sudan soğuk suya sokmayan zengin damatlarını övgüyle anlatırlar toplum içinde. Hanımlar şayet kendilerini hafta sonu pahalı restoranlara götürdüyse, lüks otellerde tatil yaptırdıysa, istedikleri tek taş yüzüğü aldıysa muhteşem eşlerini abartıyla anlatmaya bayılırlar. Kişiliğini hiç sevmedikleri dayılarını/amcalarını/eniştelerini sırf prestijli meslekleri/makam ve mevkileri yüzünden sohbetlerinde kullananların, toplum içinde kendi meziyetleriyle var olamamanın ezikliğini yakınındaki kişilerin üstünlükleriyle örtmeye çalışanların sayısı hiç de az değildir.
Küçükken kardeşlerim ve ben girdiğimiz ortamlardaki komşu teyzelerin çocuklarından övgüyle bahsetmelerinden etkilenir, annemin bizi hiç övmeyişinin sebebini sorardık.  “Bizim kültürümüzde çocuk, eş, yakın akraba toplum içinde övülmez, ayıp karşılanır” derdi annem, hala da öyle söyler. Doğrusu çocuk aklımla bu durumu anlayabildiğimi söyleyemem. Yaşım ilerledikçe en çok da kendim çoluk çocuğa karışınca annemin davranışının arkasındaki sebebi anlamaya başladım.
Bir anne son derece iyi niyetle daha bir yaşına basmadan konuşmaya başlayan çocuğunun yeteneklerini, üstünlüğünü son derece samimi bir niyetle anlatabilir. Peki ya o ortamda çocuğu üç yaşını geçmiş olmasına rağmen tek kelime etmeyen bir anne varsa ve yarasına tuz basıldıysa? Kızının yaptığı kusursuz evliliği anlatan bir anne, evladı boşanmak üzere olan bir anneyi incitebileceğini hiç düşünmez mi? Oğlunun prestijli bir üniversiteyi kazanmasını ballandıra ballandıra anlatan ebeveyn, para kazanmak zorunda olduğu için, sınava çalışamadığı için üniversite hayali daha kuramayan bir genci veya gencin ailesinden birini derinden yaralamış ve hatta biraz da öfkelendirmiş olmaz mı? Eşinin kendisine gösterdiği ilgiyi, sevgiyi, anlayışı imrendirerek anlatan bir hanım, kendi kocasından gün yüzü görmemiş bir kadını kedere sevketmez mi?
Bir yakınını övmek de, kişinin kendisini övmesi kadar hastalıklı ve itici bir tutumdur. Nasıl ki, kendini öven insanın yeterince takdir görmediği hissiyle hayranlık dolu bakışlar, sözler ve davranışlarla egosunu beslemek isterse, yakınını öven kişi de, kendi yetersizliğini, eksikliğini çevresindeki yeterli kişilerle örterek, toplumda statü edinmeye çalışır.
Ne acıdır ki, sevdiğini haddinden fazla öven kişi, övülen kişiyi de sıkıntıya sokar. Böylesi bir insandan her daim aynı mükemmellikte davranışlar beklenir bu defa. En ufak bir negatif tutumda ve kusurda insanlar onu ayıplayabilir, yadırgayabilir. Vaktiyle haddinden fazla övdüğü kişi için“Hani oğlun çok akıllıydı bak sınavı geçemedi; benim çocuğum çok uslu diyordu, geçen gün komşunun evini darma duman etti; kocam çok anlayışlı diyordun, kaç haftadır hastasın adam eve uğramadı” kabilinden cümleler duymak insana çok ağır gelir doğrusu.  Nitekim“Biliniz ki, servetleriniz ve evladınız birer imtihan vesiledir.(Enfal 28)” ayeti bize yakınlarımızın bir övünme/büyüklenme vasıtası değil, birer imtihan aracı olduklarını anlatır.
En çok evlat ve soy sop ile övünüldüğünü görmek zor değil. Zira birey, soydan gelen asaleti ve zenginliği ile övünerek toplumda bir statü elde etmeye çalışır. Evlat ile övünerek de, yetişmesindeki katkısından ötürü onun her türlü başarısından, iyi huyundan kendisine pay çıkararak egosunu tatmin eder. Köklü ve saygın bir aileden gelmek, eşraftan olmak, seçkin bir milletin, üstün bir ırkın mensubu olmak geçmişten bugüne insanların övünme ve hatta kibirlenme sebebi olmuştur.
Ebu Hureyreden rivayet edilir:
“Allah cahiliyetten kalma bir duygu olan babalar ve atalarla övünmeyi yasaklamıştır. Bu atalar ister mümin ve muttakî, ister fâcir ve günahkâr olsun fark etmez. Siz Adem’in neslindensiniz ve Adem de topraktan yaratılmıştır. Sizden kavimlerle övünen bir kimse olmasın (kavimlerinizle övünmeyesiniz). Atalarla övünenler cehennem kömürlerinden bir kömürdürler. Onların bu hali Allah nazarında burnuyla pislik yuvarlayan pislik böceğinden daha kötüdür.” (Ebû Dâvud, Edeb, 112) 
Hayırlı bir toplum, hayırlı bir aile içinde yetişmek; bilgili ve ahlaklı kişilerle akraba olmak ve çevresine faydalı, iyi evlat yetiştirmek bir insan için övünme meselesi değil, şükür sebebi olmalı. Allah’ın kuluna bahşettiği böylesi hayırlı insanlarla bir arada olmanın, onlarla yakın ilişkide bulunmanın hakkını verip veremediğini sorgulamalı insan.Kuru bir kibir ile övünmek yerine, şükrün tevazusu içinde hayata bir yön verebilmeli.
yayın : 20 Ocak 10:15

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder