19 Mayıs 2013 Pazar

SINAV ENDÜSTRİSİ


SINAV ENDÜSTRİSİ: Düzene Uygun Kafaları Seçmek mi?


etiketler: sare şanlı sınav endüstrisi
Eğitim sistemimiz bir çocuğun/gencin yeteneklerini ortaya çıkarabiliyor ve bu yetenekleri besleyebiliyor mu? Belki zaman zaman öğrencilerin yetenekli olduğu alanlar belirlenebiliyor ama bu yeteneklerin mevcut sistem içinde geliştirilmediği acı bir gerçek. Çünkü öğrenci yetenekli olduğu alanı keşfettiğinde yalnızca bu alana yönelik eğitim alması sağlanamıyor, bilakis hiç ilgi duymadığı, başaramadığı alanlarda da eğitime zorlanıyor. Tanıdık ifadelerle söylemek gerekirse her şeyden biraz bilmek zorunda bırakılmış, hiçbir şeyi tam olarak kavrayamamış gençler çıkıyor ortaya.
 
Olağanüstü resimler çizen bir öğrenci, matematiği (temel matematik bilgisi değil, trigonometri, polinomlar vs) öğrenirse ve üniversite giriş sınavında her alandan soru çözerek rakiplerini alt edebilirse resim öğretmeni olmaya giden yolda bir adım atabilecek. Dikkat edin, hemen resim öğretmeni olamayacak, çünkü öğrencinin dört yıllık fakülte eğitimine ve aldığı pedagojik formasyona güvenmeyen sistem, fakülteye girişte çözmek zorunda olduğunu soruların benzerlerini ona tekrar soracak ve kişinin rakiplerini daha iyi resimler yaparak değil, daha çok matematik, coğrafya, tarih sorusu çözerek elemesini isteyecektir.
 
Yüksek lisans yapmak isteyen insanlar da lisans öncesi girdikleri sınavın hemen hemen aynısı bir sınava tekrar girerek, eğitim almak istediği alanla hiçbir ilgisi bulunmayan soruları cevaplayarak yüksek lisans yapmaya hak kazanabileceklerdir.
 
Benzer durum eğitimin diğer alanlarında da mevcuttur. Uzmanlık almak isteyen doktor dil sınavında sağlık konulu değil de, birbirinden caydırıcı şıklara sahip, kıyıda köşede kalmış kalıp ve kelimelerden oluşan ekonomi yada politika konulu paragraflar sorularına muhatap olacaktır. (Sanırım sistem, doktorun hastasıyla ekonomi konuşacağını tahmin etmektedir.)
 
Devlet memuru olmak isteyenler de memuriyet hayatlarında işlerine yaramayacak olan mesnetsiz sorulara tabi tutulacaktır. Üstelik bu soruların cevaplarını bilmeleri yeterli görülmeyecek, rakiplerinden daha hızlı çözmek zorunda bırakılacaklardır. (Bilmeyen insana bir soru için bir dakika da verseniz on dakika da verseniz durum değişmeyecektir oysa, maksat bilenler içinde eleme yapmaktır)
 
Sistem birkaç oturumdan ve kitapçıktan oluşan, sınava giren kişiyi daha az strese maruz bırakan her tür kolaylıktan uzaktır ne yazık ki. Bir insanın dikkat süresini hiçe sayarak üç saat boyunca hiç ara vermeden, yerinden kaldırmadan, aynı az oksijenli, bol stresli ortamda sınava tabii tutmakta, sınav esnasında en temel ihtiyaçlardan dahi mahrum bırakmaktadır.
 
Hal böyle olunca, saçma, uyduruk ve bilgiyi ölçmekten hayli uzak sınavları kazanmak isteyenlerin yolu hazırlık kurslarından ve eğitim setlerinden geçer oldu. Daha fazla insan elemek için sınava katılan çeldirici şıklar, dikkat ölçen ince detaylarla başa çıkabilmek ve en önemlisi hızlı olabilmek taktiklere bağlandı. Daha önce üniversite giriş sınavı için oluşturulan dershanelere, üç ay içinde KPSS’den 90 ve üzeri puan garanti eden kurslar, YDS kursları ve diğerleri eklendi. Böylece her bir sınav için ayrı olmak üzere dev bir sınav endüstrisi kuruldu. Nice insan yıllardır bu sistem üzerinden iş kurup para kazanmakta.
 
Sistemin mevcut sınavları beslediği ve bu durumdan en ufak bir rahatsızlık duymadığı aşikar. Biz sınavzedeler de artık durumu kanıksadık gibi. “Ne yapalım başka seçeneğimiz yok, bu uyduruk sınavlara girmeden bu iş olmayacak” çaresizliği içindeyiz. Bu çaresizlik mazur görülebilir ama işin çok farklı bir yönü de var. Toplum üniversite giriş sınavından düşük puan alan lise mezunu gence aptal gözüyle bakar oldu. Dört yıl fakülte eğitimi alıp da KPSS’den 80’i geçemeyeni fakülteyi boşuna okumakla, yetersiz olmakla suçlar hale geldi. İnsanların yabancı dil bilgisi YDS notuna göre değerlendirilir oldu. Sınav geçemeyenler, başarısızlıkla, yeterince çalışmamakla suçlandı. E.A. Rauter’in bahsettiği düzene uygun kafaların* nasıl oluşturulduğunun en güzel göstergesi değil midir bu durum? Mevcut eğitim ve sınav sistemi ile sorunları değil sorular tanıyan, bilgi kalıplarını değil doğru şıkları ezberleyen kafalar* sayesinde sistemin çarpıklığını değil, sisteme ayak uyduramayanları dışlayan bir toplum oluştu. Düzen değiştirilemediği için düzene uyuldu.
 
“Yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan çıkar?” misali, “Böyle sınavlar mı boş kafalar üretir, yoksa boş kafalar mı böyle sınavlar üretir?” diye sormadan edemiyorum. Neden ille de üniversite okumalı? İlim tahsil etmek, daha donanımlı bir birey olabilmek için mi? Çok para kazandıracak bir iş bulabilmek ve etiket sahibi olmak için üniversite okumak maksadında olanların sayısının ilim tahsil etmek ve daha bilgili, daha donanımlı bir insan olmak isteyenlerden çok daha fazla olduğunu gözlemliyorum ne yazık ki. Benzer şekilde devlet memuru olmak isteyenlerin de devletine hizmet sunabilmek ve ülkesini kalkındırmaktan çok devlete sırtını yaslamak gayesi taşıdığını, bir gencin bilgiye olan aşkından değil de askerlikten mümkün olduğunca kaçmak için yüksek lisans yapmak istediğini görmek gerçekten üzücü. Belki de her şeyden önce sorgulamamız ve çözüm üretmemiz gereken nokta da neticeden çok “niyet” olmalı…
 
**Test Sisteminden Kurtulmak  (Haşmet Babaoğlu) 25.03.2013 Sabah
*Düzene Uygun Kafalar Nasıl Oluşturulur?  E.A.Rauter
Son Güncelleme 13 Mayıs 2013 | 12:20

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder