7 Mayıs 2013 Salı

EVE UĞRAMAYAN DAVA ADAMLARI


Eve uğramayan dava adamları


etiketler: sare şanlı dava adamı
Ailesine reislik yap(a)mayan, ailesiyle birlikte verimli vakit geçir(e)meyen, çocuklarını yönlendir(e)meyen, eşiyle olumlu iletişim kur(a)mayan adamların mekanı kahvehaneler, alışveriş merkezleri ve stadyumlardır. Aklından, kalbinden başka bir şey gelmeyince, kapasitesi o kadar olunca evin erkeği evden kaçar; kahveye, maça, arkadaş ortamına gider, ailesini kendi kaderiyle baş başa bırakır. Bu durumla mücadele edip hiçbir netice alamayan çoğu kadın, hiç olmazsa içmeye, kumara gitmiyor diye duruma katlanır, kabullenir.

Bu erkekler bilgisizlikten, basiretsizlikten ötürü ailesiyle geçirmesi gereken kıymetli zamanını okey taşları ve demli çay eşliğindeki faydasız muhabbetler arasında geçirmeyi tercih ediyorlar, bunu anladık diyelim. Peki, belli bir davası, fikri, hedefi olan dindar erkekler neden ailesiyle vakit geçirmiyor? Kendileri haftanın hemen her akşamı ilmi, fikri vs ortamlara iştirak ederken, bir şey öğretir veya öğrenirken, hafta sonlarını da sempozyumlar, konferanslar, çeşitli organizasyonlarla değerlendirirken, hanelerinde yaşananları neden yeterince umursamıyorlar? İslamı anlama, anlatma ve bu uğurda çaba gösterme vazifesi yalnızca mümin erkeklere verilmişçesine, eşlerinin ve çocuklarının almakla ve vermekle mükellef kılındıkları ilmin aynı ilim olmadığını mı düşünüyorlar?

Hanımlar İslam’a sadece evlerinde oturup mümkün olduğunca çok sayıda çocuk doğurarak, bir başlarına çocuklarının bakım ve eğitimi ile ilgilenerek, evin işlerini yerine getirip, eşlerine huzurlu bir ortam sunarak mı hizmet edebilirler? Peki ilmi ortamlardan çocuk bakma vazifesinden ötürü mahrum edilmiş, evinde alabileceği eğitimden de eşinin yokluğu yüzünden yoksun kalmış kadın çocuklarını nasıl hakkıyla eğitir? Daha da önemlisi, çocukların eğitimi konusunda anne neden yalnız bırakılır, neden tüm sorumluluk onun üzerine yüklenir?

Bu noktada Şeriati’ye kulak vermekte fayda var: Kadının bir kul olarak yapabileceği şey evinde oturarak namusunu koruması, kocasının hizmetini görmesi ve çocuklarını besleyip büyütmesi şeklinde sınırlandırıldı. Müslüman kadına dinini öğrenme, tebliğ ve dini faaliyetlerde bulunma gibi vazifeler layık görülmedi. Makbul kadın ilme, sanata, okumaya, öğrenmeye ilgisiz kalan, dünyasını yalnız eviyle sınırlandıran pasif bir eş ve anne olarak tanımlandı adeta.  Bu tanımlama beraberinde çığ gibi büyüyen sorunları getirdi. İslamın özünden uzak kalan kadın, onu onu öğrenmek ve anladığı gibi yaşamaktan da mahrum kaldı. Zihni ilimle meşgul olmayınca faydasız birçok şeyle boğuşmak durumunda kaldı. Evini süslemek, eşyalarının kölesi olmak, temizlik hastalığına yakalanmak, bedeniyle uğraşıp kilolarını takıntı haline getirmek, giyinmek, süslenmek, çocuklarını semirtmek, dedikodu, rekabeti depresyon ve en sonunda boşluk… Bu bir kişinin elini kesip, onu çolak bıraktıktan sonra çolak diye her şeyden mahrum etmekten ve sonra onu bir işe yaramıyorsun diye suçlamaktan farksızdı.*

Burada kadınlar da kendi aralarında ilimle uğraşsınlar, gündüz saatlerindeki derslere, seminerlere vs katılsınlar diyerek sorumluluğu üstünden atma isteği içinde olanlar olabilir. Bu noktada ilk sorum şudur: Bir kadın, küçük çocuklarıyla birlikte hangi sohbet, ilim ve fikir ortamına katılabilir? Bu tür ortamların çocuklara uygun bir şekilde hazırlanmaması tüm Müslümanların sorunudur. Önerim, ilmi ortamlarda çok çocuk doğurmaya teşvik edilen kadınların çocuklarıyla birlikte gelip katılabilecekleri bakım odaları oluşturulmasıdır. İki üç saatliğine çocuklara gözetmenlik yapabilecek bayanlar pekala makul bir ücret karşılığında tutulabilir. İkinci sorum ise, çocuğun bakımı konusunda babaya düşen görevler neden göz ardı edilmektedir? Bir hafta sonu sohbetine hanımının katılması için çocuklarına bakma fedakarlığında bulunabilecek baba sayısı neden azdır?

Diyelim ki çeşitli ve geçerli sebeplerden ötürü hanımın hiçbir şekilde eğitim ortamlarına katılması mümkün olmayacak. Bu durumda eş, ilmi eve getirmeyi neden denemiyor? Ailece yapılabilecek dersler, etkinlikler üzerine kafa yorulamaz mı? Mümin erkek, kendisi İslam adına uğraş verirken, peygamberlerin ve sahabenin hayatını tam olarak anlayamıyor mu? Zira hiçbir müminin işi ve sorumluluğu Resulün iş ve sorumluluğundan daha fazla değildir. Buna rağmen O ailesini ihmal etmemiş, onlara mutlaka vakit ayırmış, ailesinin eğitimiyle, diniyle bizzat meşgul olmuştur. Resul tebliğe ailesinden başlamıştır ve ilk Müslüman Hz. Hatice’dir. En çok hadis rivayet eden şahıslardan biri yine Resul’ün eşi Hz. Aişe’dir.

Aileyi kutsayan Asr-ı Saadet Müslümanlarının aksine aileden kopan günümüz Müslümanlarının içinde bulunduğu durumu çağımızın en kıymetli düşünürlerinden biri olan Abdurrahman Arslan son derece güzel değerlendiriyor: “Müslümanlar o kadar çok kamusalın malı oldular ki, dinin ana vatanının ev/özel hayat olduğunu hatırlamakta zorlanıyorlar. Hz. Peygamberin kendisine Cebrail (a.s.) göründüğünde ilk soluk aldığı mekanın neresi olduğu bir türlü hatırlanmamakta.”**

Mümin erkeğin, mümin kadına göre avantaj içinde olduğu durumunu hayırla kullanıp, dava uğrunda, ilim uğrunda koşturmasını, uğraş vermesini takdir etmediğim şeklinde bir yanılgının ortaya çıkmasını istemem. Lakin dindar erkek, eşinin ve çocuklarının da üzerinde hakkı bulunduğunu, onların eğitiminden, öğreniminden; bedeni,  ahlaki ve fikri gelişiminden, dini yaşayışlarından sorumlu tutulacağını ve bu durumun hesabını vereceğini unutmamalıdır. Kendisi ilmin deryasında yüzerken, eşinin ve çocuklarının tek bir ayeti anlamadan yaşamasına, tüketime esir olmasına, televizyon ve internet başında ömür geçirmesine  razı gelmesi büyük bir çelişkiden de öte, haksızlık ve duyarsızlık değil midir?


*Fatıma Fatımadır / Ali Şeriati
**Yeni Bir Anlam Arayışı /Abdurrahman Arslan Bilge Adam Yayınları
Son Güncelleme Dün | 14:52

1 yorum:

  1. Yazında çok önemli bir konuya değinmişsin arkadaşım. Ne dava işleri, ne rızık koşturmacası, ne de dünyayı kurtaracak kadar önemli bir görev... Aslında hiçbiri aileden, özellikle de çocuklardan ve onların geleceğinden önemli değil. Ne yazık ki çoğu kimse bunu iş işten geçtikten sonra anlıyor. Ama geçmiş oluyor işte, geri gelmiyor o vakitler. Allah hem biz annelere, hem de babalara bu konuda basiret versin..

    YanıtlaSil