Medya endüstrisi
Sare Şanlı
Frank Lloyd Wright’ın tabiriyle gözlerin sakızı olan televizyonu günde kaç saat izliyoruz?
Bir yılda 8760 saat var. Tatiller, hafta sonları, hastalıklar vs çıkarılınca geriye kalan 1824 saati çalışarak geçiriyoruz. Her gün 7.5 saatten yılda 2730 saatimiz uykuda geçiyor. Medyaya verebileceğimiz 3256 saat kalıyor, yani günde 9 saat! *
Bu veriler ortalama Amerikalı için ancak durum tüm dünyada ve elbette bizde de çok farklı değil. Ne kadar çok televizyon izlediğimizi söylemeyen/kabullenmeyen yok. Bir eve bir televizyon dönemi geride kaldı, çoğu evde hemen her odada bir televizyon var. Sabah kalkar kalkmaz evin içinde bir ses olsun diye açılıyor. Mutfakta yemek yaparken ya da yemek yerken, ev işlerini yaparken, kahve içerken, misafir geldiğinde veya misafirliğe gidildiğinde televizyon hep açık. Neyle uğraşırsak uğraşalım televizyonun sesi ve mavi ışığı hep arka fonda. Bebekler doğar doğmaz televizyon reklamlarıyla avutuluyor, çocuklar çizgi filmlerin dünyasında kayboluyor.
Biz izledikçe daha çok kanal açılıyor, daha çok dizi çekiliyor, eğlence/yarışma programlarının sayısı artırılıyor. Çünkü bu tür programlara rağbet ediyoruz. Dev bir endüstriyi kendi ellerimizle besliyor, semirtiyoruz. Ünlüler ekranda 10-15 dakika görünerek milyarları kazanıyorlar, elbette izleyici sayesinde. Üstelik yaptıkları sadece izleyiciyi eğlendirmek. Bilgilendirmek yada faydalı hatırlatmalar yapmak maksadında asla değiller. Nitekim izleyici de bilgi üreten insanlar yerine eğlendiren yani hoşça vakit geçirmesini sağlayan insanı ödüllendiriyor, bilerek ya da bilmeyerek.
Fransız televizyonunun eğlence programı yapımcılarından biri Telerama’ya açıklıyor. “Ne kadar seviyesizleşirsek o kadar izleniyoruz, bu iş böyle. Televizyon izleyicisinin karşısına geçip ukalalık mı yapalım? Onların düşünce kabiliyeti yok ki!” İşte yapımcıların izleyiciye bakışı ve programlarıyla amaçladıkları bu kadar açık!
Cemil Meriç’in “Televizyon aylak, şuuru iğdiş edilmiş, hiçbir zaman okumak ve düşünmek alışkanlığı kazanmamış sokaktaki adam için icad edilmiş bir nevi afyondur.” sözüyle kastettiği günümüzün seviyesiz ve kalitesiz programları olmalı diye düşünüyorum. Çünkü sorun televizyon cihazının bizzat kendinde değil. İnsanoğlu kendi icat ettiği bir aleti iradesiyle kullanabilirse ondan fayda sağlar, kendini ona teslim ederse zarar görmesi de kaçınılmazdır.
Bugün birçok kanalda son derece kaliteli ve düzeyli programlar var. Lakin çoğu kitle kanalının bol gözyaşı, kahkaha, entrika, cinayet, şiddet ve cinsellik içeren programlarının ve dizilerinin yanında kaliteli programların izlenme oranının düşük olması toplumca kendimizi geliştirmeme isteğimizin bir göstergesi olmalı.
Televizyondaki seviyesiz eğlence programlarını ve dizileri savunmak için tüm gün çalışan, yorulan ve stres altında olan insanın ‘eğlenme/kafayı dağıtma hakkı’ndan bahsediliyor. Dinlenmek yahut kafayı boşaltmak için ille de seviyesizleşmek gerektiğini savunmak nasıl bir basiretsizliktir? İnsan dinlenirken de faydalı işlerle neden uğraşamasın?
Zihni ve bedeni dinlendirmenin yolu televizyon icat edilmeden önce nelerden geçiyordu düşünmek lazım. Televizyonu hayatımızdan tamamen çıkaralım önerisi gerçekçi olmadığı gibi “çözüm” de değildir. Ancak televizyonun sosyal bir varlık olan insanı yaşamdan soyutluyor olması göz önünde bulundurularak, seyretme süresinin azaltılması ve hangi programların seyredilmesi gerektiği üzerinde düşünülmesi bir gerekliliktir.
*Richard Hardwood’un verileri/Washington Post
yayın : 7 Ekim 13:12
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder