15 Mayıs 2014 Perşembe

HAMİLE KADININ SALTANATI

Hamile kadının saltanatı

 Sare Şanlı

Toplumumuzun hamile kadınlara gösterdiği ilgiyi, alakayı takdir etmemek mümkün değil. Başta eşi olmak üzere tüm akrabaları, komşuları, dostları anne adayını üzmemek, incitmemek ve ihtiyaçlarını yerine getirmek için elinden geleni yapar. Canının neyi çektiği, nelerle beslendiği, kaç saat uyuduğu, kaç kilo aldığı konusu kimi zaman abartılır bile. En güzel, en özel gıdalar hamile kadına yedirilir, en rahat koltuk ona tahsis edilir, sofraya ilk önce o oturtulur, fazla ayakta durmasına izin verilmez, yük taşıtılmaz, hatta saçma da olsa yürütülmez bile. Günün her saatinde uzanma, dinlenme, nazlanma hakkına sahip anne adayı “İyi misin? Rahat mısın?” gibi soruları defalarca duyar. Toplu taşıma araçlarında yer verilir, kuyruklarda öne geçirilir velhasıl o biçim alaka, o biçim özen görür kadın hamileliği boyunca. (Nitekim hak eder de. Sabah bulantıları, progesteron hormonunun yol açtığı yorgunluk hali, uykusuzluk, ruhsal ve bedensel değişimler, doğum korkusu vs. )
Gelelim doğum sonrasına… Benzer ilgi bir miktar azalmakla beraber doğum sonrası ilk ayda da devam eder. Ancak artık ilginin büyük kısmı aslında bebeğe yönelmektedir. Bebeğin uyumasını, hastalanmamasını, rahat etmesini, kilo almasını ve ağlamamasını sağlamak için seferber olunur bu defa. Anneanne, babaanne veya diğer yakınlar evden ayrılmaya başladıkça, anne bebekle ve eşiyle baş başa kalır. Ve çok şey değişmeye başlar. Çoğu zaman annenin uykusu, yeme içme düzeni eskisi kadar önemsenmez. (Tabi anneanne veya babaanneler hala bir numaralı yardımcı değilse) Türk babalarının bebek bakımında ısrarla sınıfta kaldığı bu çağda, hamileyken ilgiyle nazlanan anne, bebekten sonra neye uğradığını şaşırır. Çünkü toplumumuzda bir kadının anne olur olmaz, bebeği besleme, yıkama, uyutma, ağlatmama gibi yeteneklere sahip olduğu, bu yeteneklerin yanı sıra evin temizliğini, sofra düzenini, eşin ütüsünü ve benzeri vazifeleri de eskiden olduğu gibi devam ettirmesi beklenir. Tabi tüm bunları yaparken, üstü başı da düzgün olmalı, eski kilosuna bir an önce dönmeli, halinden şikâyet etmemeli, sürekli güler yüzlü olmalıdır! 
Oysa anne açısından durum ne kadar da farklıdır. Bebeklerin hiç de mışıl mışıl uyumadığını, sebepsiz yere ağlayabildiğini, durmadan acıktığını ve altını kirlettiğini fark eden anne, en basit ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanabilir. (Duş almak, kahvaltı yapmak, birkaç sayfa kitap okumak, evi süpürmek…) Geceleri defalarca bölünen uykuyla günü geçirebilmek, sıcak yudumlarla başlayıp soğuk yudumlarla biten çaylar içmek, pişmemiş makarnalar yemek, telefonda konuşamamak, bir türlü susmayan bebekle birlikte oturup ağlamak sadece benim başımdan geçmemiştir herhalde. Her anne, bebeğinin ve kendi imkânlarının ölçüsünde mutlaka birtakım zorluklar yaşar. Anneliğinin altının kırmızı kalemlerle çizildiği ülkemizde, babalığın eve ekmek getirmekten ve evde otoriteyi sağlamaktan ibaret olması nasıl adil kabul edilebilir? 
Annenin hiç olmazsa ilk yılında baba, eşine hamileyken gösterdiği ilgiden vazgeçmemelidir. Elinden geldiğince evdeki belli sorumlulukları eşinin üzerinden almalı, eşine yönelik beklentilerini azaltmalı, bebeğin aynı zamanda kendisinden de bir parça olduğunu unutmadan, temizliğine, bakımına, ilgisine ortak olmalıdır. Annenin yükünü azalttıkça kılıbık olmaktan, karısının kendisini kullanmasından korkmak yerine Allah katında kazanacağı sevabı düşünmelidir. 
Peki, taze anneler için tek sorun eşin yardımından mahrum kalmak mı? Bebek görmeye gelen ve daha kendi karnını doyuramayan anneden mükellef ikram bekleyen misafirleri de unutmayalım. Güzel bir adeti, anneye eziyete çevirmeye çalışan insanların mantığını anlamak hayli zor. Kendileri de bu yoldan defalarca geçmiş çoğu kadının bebek görme ziyaretlerinde anneden temiz ve düzenli bir evin yanı sıra özenli bir sofra beklemesi gerçekten düşüncesizliktir. Bir araya gelince bolca kalori almadan ayrılmayı bilmeyen insanlar olarak bu konuda da kıstasımız “merhamet” olmalıdır. İki küçük çocuğuyla yemekli misafir ağırladıktan sonra sütü azalan, bir daha da eski haline gelemeyen arkadaşımın bana durumu nasıl üzüntüyle anlattığını hatırlıyorum. Doğumun ertesi haftasında kalabalık yatılı misafir ağırladıktan sonra hastanelik olacak kadar rahatsızlanan dostumu da. Doğumdan hemen sonra sancısı, dikişi önemsenmeden kayınvalide evine otobüslerle götürülen, orada kendisinden gelinlik beklenen mazlum kadınları da unutmayalım.
Hamilelik döneminde abartılı bir şekilde gösterilen ilgiye annenin doğumdan sonra çok daha fazla ihtiyacı vardır. Annenin sırtındaki yük ne kadar azaltılırsa, anneliğin kalitesi de o oranda artar. Annelikten kasıt da, sadece bebeği beslemek, bedensel ihtiyaçlarını karşılamaktan ibaret değildir. Anne kendini yetiştirebildiği ölçüde çocuğunu yetiştirir, kendine vakit ayırabildiği sürece çocuğuna da vakit ayırır.
yayın : 12 Mayıs 11:19

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder