15 Haziran 2014 Pazar

YERİME SEN ÖL

Yerime sen öl

 Sare Şanlı
Film tavsiyelerini de kitap tavsiyeleri kadar önemserim. Bazen bir film, akıllardan yıllarca silinmeyecek sahneleri ve replikleriyle bir kitabın uyandırdığı etkiden çok daha fazlasını bırakabilir. Nazife Şişman’ın Yeni İnsan isimli kitabında yer verdiği filmlerden Never Let Me Go( Beni Asla Bırakma) yakınlarıma tavsiye edebileceğim bir film.
Sinema açısından değerlendirme yapabilecek donanıma sahip değilim. Hızlı ve akıcı filmlere alışkınsanız, muhtemelen ilk yarım saati zor geçireceksiniz, cevaplanmamış çok fazla soru bulacaksınız, eleştireceksiniz. Ancak işlenen konuya odaklanabilirseniz, benim gibi birkaç defa izleyecek ve filmin eleştirilerini okumaktan zevk alacaksınız.
Film gelecekte insanların yüz elli yaşına kadar yaşayabileceği ancak bunun da işlevini kaybeden organların yeni organlarla değiştirilmesiyle mümkün olacağı tahmininden yola çıkıyor. Değiştirilecek olan organlar ise özel olarak klonlanmış ve çocukluklarını bir yetimhanede dış dünyayla bağlantıları tamamen kesilmiş halde geçiren, 18 yaşına ulaştıklarında özenle korudukları organlarını klonlandıkları şahıslara vermekle yükümlü olan ‘’kopyalara!’’ ait. Gözlerini sınırlanmış dünyalarına, bir yuva sıcaklığından çok uzakta, soğuk bir yetimhanede açan çocuklar, bulundukları yetimhane dışında hiçbir yer görmeden dışarıdaki dünya hakkında hiçbir bilgi edinmeden ve büyüdüklerinde belli başlı organlarını bağışlamak göreviyle yükümlü olduklarının bilinciyle yaşıyorlar. Yaşamlarının en fazla kırk yıl süreceğini biliyor ve bunu kabulleniyorlar. İşin ilginç kısmı da bu; büyüdüklerinde organlarını bağışlamaya ve bağışladıkları her organla ölüme bir adım daha yaklaşmaya hiçbir şekilde itiraz etmiyorlar. Çünkü başka bir hayatlarının olabileceğini akıllarına dahi getiremeyecek şekilde eğitiliyorlar, hayal kurmalarına dahi izin verilmiyor. Onlar klonlandıkları insanları daha uzun süre yaşatma görevlerini “tamamlayınca” bu dünyadan ayrılacaklarını bilerek ve kabullenerek yaşıyorlar.
“Bilim kurgu filmleri sadece film değildir. Biyoteknolojideki gelişmeleri belli bir dünya görüşünün parçası olarak normalleştirici bir işlev görürler. Aslında romanlar, filmler, bilgisayar oyunları, çizgi filmler insanları er geç karşılaşacakları bu olağanüstü gelişmelere hazırlar. Bu filmler hem halkı eğitir hem de biyoteknolojik gelişmeleri meşrulaştırıp kabullenilebilir hale getirir.” (1)
Filmdeki kurgunun yakın bir gelecekte karşımıza çıkıp çıkmayacağını bilemeyiz. Ancak bildiğimiz bir şey var ki, tüm bu anlatılanlar farklı bir boyutuyla dünyamızda zaten yaşanıyor. Gelişmemiş ülkelerdeki yoksul insanların medikal araştırmalar için kobay olarak kullanıldığı gerçeğiyle yıllardır iç içe yaşıyoruz. Beyaz ve üstün! Batı ırkının daha uzun ve daha sağlıklı yaşayabilmesi için üretilen ilaçlar ilk önce emperyalizm şairi Rudyard Kipling’in “yarı çocuk, yarı şeytan” dediği insancıklar üzerinde deneniyor. Bu insanların ölümcül hastalıklarla yüzleşmek zorunda kalması ise kimsenin umurunda değil.(2) Nasıl ki beyaz efendilerini rahat ettirmek için en tehlikeli işlerde çalışmak zorunda bırakılan modern köleler ‘köle’ olduklarının farkında değilse, kobay insanlar da üzerlerinde denenen ilaçların, tedavi yöntemlerinin ne denli tehlikeli olduğunun farkında değil. Çünkü onlar başka bir hayat yaşayabileceklerine ve bir seçim şanslarının olduğuna inanmıyor.  Onların da hayalleri ellerinden alınıyor. (Tıpkı Soma’daki maden işçileri gibi.)
Organ mafyasının savaş mağdurları, yoksul ülkelerin savunmasız insanları, yetim çocuklar ve “klon” gözüyle bakılan daha nice insan üzerinden yürüttüğü kirli ticaret de yine beyaz efendilere hizmet etme amacını taşıyor. Üstelik filmdekinin aksine bu insanların yirmili yaşlara ulaşması dahi beklenmiyor. İmtiyazlı dünyanın sakinleri, nasılsa yaşadıkları takdirde de çeşitli hastalıklar, iç savaşlar, terör nedeniyle hayatlarını kaybedecek olan bu insanların organları yüzünden öldürülmesini haksızlık olarak değerlenmiyor. Uzun ve kaliteli bir yaşam sürebilmek adına ‘daha az önemli’ insanların kısacık hayatlar yaşaması normal kabul ediliyor.
Filmin son sahnesinde Kathy’nin organlarını bağışlamadan önce söylediği şu cümleler hayata, hayatlarımıza dair çok şey söylüyor: “Bizim hayatımızın kurtardığımız hayatlardan pek de farklı olduğunu düşünmüyorum. Hepimiz görevimizi tamamlıyoruz. Belki de hiçbirimiz yaşadıklarımızı tam olarak anlamıyor ve yeterli zamanımız kalıp kalmadığını hissedemiyoruz.”

  1. Yeni İnsan /Nazife Şişman Timaş yayınları
  2. http://newsrescue.com/africans-used-guinea-pigs-risky-big-pharma-drug-trials/#axzz2xukw8fpB
*Soma’da yaşanan facia hakkında çok şey yazıldı ve elbette yazılacak. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı ve duyguları ifade etmekte zorlandığımız bu günlerde ben, kısa hayatları maden ocağının karanlığında son bulan ve aslında dünyadaki mevcut sistemlerin, adaletsizliğin kurbanı olan kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına ise sabır diliyorum.
yayın : 19 Mayıs 11:22

* Her yazarın yazısı ancak kendini bağlar. Yazıyla ilgili hukuki sorumluluk yazara aittir. Sitede yayınlanan hiçbir yazı sitenin “genel görüşü”nü yansıtmaz ve ony5irmi5 hukuki olarak sorumlu tutulamaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder