Sağlıklı beslenme hastalığımız
Sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşam konusu hemen hemen her ortamda en çok konuşulan konulardan biri oldu. İyi kötü herkes bu konuda yorum yapıyor. Hangi gıda faydalı, hangisi zararlı, hangi bitki hangi oranda tüketilmeli, şu hastalığa hangi gıda iyi geliyor, öbürüne hangi diyet fayda ediyor vb derken konuşacak epey malzeme çıkıyor. İnsan yemek yemeyi değil de beslenmeyi öğrenmeli sloganıyla, sağlıklı beslenmenin altın kurallarıyla her yerde karşılaşıyoruz.
İşin ilginç yanı, sağlıklı beslenme ile ilgili az buçuk bir şeyler okuyan yahut dinleyen bazı insanlar, kendilerini uzman varsayıp, bu uzmanlıklarından herkesi faydalandırmayı bir görev addediyorlar.
Üstelik bu sağlık uzmanları her yerdeler. Bazen bir akraba ziyaretinde, bazen bir arkadaş toplantısında karşılaşabileceğiniz gibi, parkta çocuğunuzu oynatırken, hastanede sıra beklerken, markette alışveriş yaparken bile onlara rastlayabilirsiniz.Son derece iyi niyetli olabilirler, öğrendikleri kıymetli bilgileri sevdikleriyle paylaşmanın dayanılmaz heyecanı içinde de olabilirler. Ama neden karşılarındaki insanı dünyadan haberi olmayan, kötü beslenen, sağlıksız bir varlık varsayıp başlarlar domatesi pişirmeden tüketmek, yoğurdu evde mayalamak,himalaya tuzu kullanmak gerektiğine?(Bunların bir de küçük çocuklu annelere musallat olan versiyonları var ki, onlar başka bir yazının konusu!)
Bir yanım bu hadsizliklere kızsa da, bir yanım mazur gör diyor. Çünkü hemen her kanalın sabah kuşağında doktorlar ve diğer uzmanlarla birlikte yapılan sağlık dolu programlar, halkımızda“bilinçli beslenme takıntısı” oluşturuyor. Benzer vazifeyi internet de üstlenmiş durumda. Haber sitelerinin en çok tıklanan haberleri sağlıklı beslenme etiketli. Brokolinin faydaları, en faydalı on besin, şekerdeki tehlike vs. Üstelik bir uzmanın dediği diğer uzmanın dediğini tutmayabiliyor. Birinin tüketin, faydalıdır dediğine diğeri uzak durmak lazım diyebiliyor.
Buradan sağlıklı beslenmeye karşı olduğumu çıkarmayın. Günümüzde katkı maddeli birçok ürünün olduğu, tükettiğimiz sebze meyvenin doğal olmadığı, et ve tavuk tüketirken güven sorunu yaşadığımız gerçeğini kabul etmemek imkansız. Ama işi takıntı haline getirip, hayatın merkezine nasıl sağlıklı beslenirim sorusunu ve çözüm yollarını yerleştirmeyi mantıksız buluyorum. Sırf uzmanlar brokoli ve Brüksel lahanası gibi kültürümüzde olmayan, ülkemizde yetişmeyen (aynı zamanda lezzetsiz!) gıdalara faydalı diyor diye, her öğünde bunları tüketme çabasına anlam veremiyorum.
Sağlıklı besleneceğim diye verilen mücadele daha fazla strese yol açıyor sanki. Evde yoğurt mayalamak için sütü sütçüden almak zorundasınız, ama acaba sütçü ne kadar dürüst, inek ne kadar faydalı otla besleniyor? Organik ürün pazarından aldığınız sebze meyve gerçekte ne kadar organik? Uzmanların bugün tüketin dediği bir ürün, yarın zararlı kategorisine alındığında ne yapacağız?
Dikkatli düşünürsek sağlıklı beslenmenin bir endüstri haline geldiğini görürüz. Kan grubunuza göre beslenme, burcunuza göre diyet gibi medyatik beslenme önerileride bunun kanıtı.
Toplumca bir “sağlıklı beslenme hastalığına” tutulduk gidiyoruz. Üstelik öyle bir hastalık, hayli bulaşıcı. Televizyon ve internetin sorgulanamaz oluşu, sundukları her bilginin kabul görüşü ve hastalığı taşıyıcıların bu illeti bulaştırmak için özel bir çaba sarf etmeleri sonucu durum salgın halini alacak diye korkuyorum doğrusu.
Peygamberin sünnetinden uzaklaşmakla bağışıklık sistemimizi de zayıflattık. Sofradan doymadan kalkmak gerektiğini, nefsi terbiye etmenin yollarından birinin mideye hükmetmek olduğunu unuttuk. Öyle ki, Ademoğlunun midesinden daha şerli bir kap daha doldurmadığını buyurur Resul. İnsana belini doğrulatacak kadar yiyecek yeter diyen peygamberin ümmeti olarak, midesinin kulu olanlar seviyesine düşmemiz ne kadar acı.
Son Güncelleme Dün | 12:42
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder