Rüyalara sahip çıkmak
Rüyalarınız üzerinde hiç düşündünüz mü yada çok ilginç rüyalar görebiliyor musunuz? Peki televizyon, internet ve görselliğin etrafımızı büsbütün kuşatmış olması rüyalarımızı etkileyebileceği üzerinde kafa yordunuz mu?
Televizyonla çok geç tanışmış insanlara rüyalarını sordum. Geçmiş zamanlarda insanların birbirlerine gördükleri rüyaları anlattıklarını, rüyaları üzerinde konuştuklarını ve rüyalara kıymet verdiklerini, yorumlamaya, bir anlam yüklemeye çalıştıklarını gözlemledim. Eskiden çok ilginç, canlı ve unutulmayan rüyalar gördüklerini, ama şimdi rüyalarının kendilerini rahatsız ettiğini ve çoğunlukla hatırlamadıklarını söylüyorlar.
Dundee Üniversitesinden Eva Murzyn isimli bir araştırmacı-psikolog, yaptığı araştırmaların çok ilginç sonuçlara ulaştığını söylüyor. Murzyn’e göre rüyalarımızı çocukluğumuzda izlediğimiz filmler şekillendiriyor. Rüya görmeye 3-10 yaşları arasında başlarız. Çocukken siyah beyaz televizyon izlemiş deneklerin rüyaları da genellikle siyah beyaz oluyor ve bu durum büyüdüklerinde dahi devam ediyor. Televizyon ve filmlere baktığımızda onların bazen ne kadar doğal, bazen ilginç, bazen rüya gibi olduklarını görürüz. Kendimiz rüyaya daldığımızda da ekranda gördüklerimizi kopyalarız.
Televizyon ve internetin bizden çaldığı vakit sayesinde uykumuzu alamıyoruz ki rüya görebilelim. Ama gördüğümüz zamanlarda da izlediğimiz filmlerden, dizilerden, her tür görsel veriden kopya çekmemiz ilginç doğrusu.
Sorgulamayı, üretmeyi ve yaratıcılığı olumsuz etkileyen televizyonun insanı bedenen ve zihnen pasifleştirmesinin sonuçlarından biri de rüyaların renksizleşmesi, soluklaşması ve sıradanlaşması. Rüyalarımız filmler kadar canlı olmadığından olsa gerek“rüyalardaki gibi” deyiminin yerini “filmlerdeki gibi” deyimi alıyor. Zaten zihin görmediği, bilmediği bir şeyin rüyasını göremez. Televizyon bize hep aynı rüyaları gösterip duruyor. Rüyalarımız dahi, birileri tarafından planlanmış oluyor böylece. Abarttığımı mı düşünüyorsunuz?
Doktora tezleri için Konya köylerinde dolaşan Kaliforniyalı bir çift, köylülerle konuşarak rüyalarını toplamışlar. Michigan üniversitesi çağdaş sanat ve antropoloji bölümü dünya çapında bir rüya arşivi geliştirmek için çeşitli ülkelerden seçtikleri köylerde ilk çalışmalarına başlamışlar. ABD’de üniversiteler hangi araştırma için kimden ne kadar para aldıklarını bildirmek zorundalar. Böylece rüya projesini destekleyenler arasında Microsoft, IBM,Warner Brothers, Disney, Sony ve Benetton’un olduğu biliniyor. Bu firmalar yoksul halkların rüyalarını toplamak için milyarlar harcıyorlar. Arşivde şimdiye kadar bir milyona yakın rüya birikmiş. Rüya başına yüz dolar civarında telif ücreti ödeniyor. Projenin arkasında dünyanın çok uluslu şirketlerinin varlığı yeni bir sanayinin kurulmakta olduğunun habercisi mi?(1)
Demek ki birileri üçüncü dünya ülkelerinin insanlarının temiz bilinçaltı yaratıcılıklarını sömürmek niyetinde. Zira onların bilinçaltı yoksulluktan kaynaklanan müthiş bir yaratıcılıkla dolu olsa gerek. Üstelik modern kent insanı kadar televizyon, internet vb araçlara da daha az maruz kaldıklarından rüyaları yapay olan hiçbir şeyden etkilenmiyor, gördüklerini doğadan aldığından her biri eşsiz.
Rüyalara sahip çıkmak gerek. Çünkü rüya iç iletişimimizi yani ruhumuzla olan iletişimimizi sağlar. Ruhumuzu da tıpkı bedenimiz gibi maddiyatla, dünyevi arzularla, sahte duygularla doldurur ve gerçek olanla beslemezsek bilinçaltımızın olumlu şekillenmesini bekleyemeyiz. Bilinçaltımızdaki olumsuzluklar da rüyalarımızı kirletecektir.
“Kısa bir süre de olsa dünyayı gören, ancak daha sonra görme duygusunu herhangi bir nedenle yitirenlerin bir süre daha rüya görmeyi sürdürdükleri bilinir. Ancak bu kişiler gün gelir rüya göremez olurlar. Rüyalar körleri yavaş yavaş terk eder. Beynin kıvrımlarından bütün görüntüler teker teker yok olup gider. Ebedi bir karanlık, bu da ikinci körlük.”(2)
Körlerin rüyalarının yok olması gibi, biz görenler de rüyalarımızı kirleterek kaybediyoruz. Kendimizi teknolojinin dayattığı rüyalara mahkum ediyor, ruhumuzla olan iletişimimizi kirletiyoruz.
Hepimiz “Amerikan rüyası” görmeye programlandık. O rüyayı gerçekleştirmek için tüketimin batağına saplandık. Bize sunulan her şeyi bu denli kolay kabullenmemiz, dünyaca aynı alışkanlıklara, aynı hedeflere, aynı düşünce biçimine sahip olmamızın bu kadar kolay olmasının yolu rüyalarımızı teslim etmemizle başladı belki de. Üretkenliğimizi yitirmemiz, tepkisizliğimiz, duyarsızlığımız bu yüzden.
(1)*(2)(Gündüz Vassaf, Cennetin Dibi)
Son Güncelleme Dün | 11:17
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder