Koşturmaca nereye?
Sare Şanlı
Market raflarında üç dakikada şipşak pişen makarnayı gördüğümde şaşırmıştım. Zaten makarna şipşak pişirilen bir gıda değil miydi? Yani kısa sürede(8-10dk) pişmiyor muydu? Üç beş dakika daha hızlı pişirmek ne işimize yarayabilir? Biliyorum, karnımız çok açsa daha az beklemeye, yemek yapmaya harcadığımız vakitten tasarruf etmeye… Aslında hayatımızdaki tüm diğer hızlandırılmış durum ve ürünler gibi bize zaman kazandırıyor. Hızlı ulaşım sayesinde yolda geçirdiğimiz vaktin azalıyor, hızlı internet ile film/müzik/dosya indirmek için daha az bekliyoruz, hızlı makineler sayesinde çamaşır ve bulaşık daha kısa sürede temizleniyor. Buraya kadar tamam, kafama takılan kısım bunlardan arta kalan vakitte neler yaptığımız/yapacağımız.
Her işi, her şeyi kısaltma, kestirmeden halletme, hızlıca halledip bitirme telaşımız sonunda yoğun tempolu hayatlarımızı yavaşlatabiliyor muyuz? Peşinden koştuğumuz hız bize daha fazla zaman bırakıyor mu?
Nasılsın diye sorduğum insanlar” ne yapalım, koşturuyoruz işte” dediklerinde nereye koşturduklarını da sormak istiyorum, bir de koşturmacaların hayırlı bir istikamette olup olmadığını. Bunca kolaylığın, hızın, pratik araç gereçlerin ve hatta gıdaların olduğu bir zaman diliminde “vaktim yok” diyenlerin vakitlerini nasıl harcadıklarını bilmek istiyorum. Televizyon ve bilgisayar ekranı karşısında geçirilen zamanın ne kadarının ciddi programlar/uğraşlar için ayrıldığını, mesai dışında harcanan sürenin ne tür meşgalelerle doldurulduğunu merak ediyorum.
Daha fazla boş vaktim kalsın diye en hızlısından ev gereçleri alan kadınların mutfakta ve ev işleriyle geçen vakitleri azaldığında bu hanımlar kendini başka koşturmacaların içine atıyor ne yazık ki. Bir koşturmacadan kaçıp, bambaşka koşturmacalara doğru, spor salonlarına, kuaförlere, alışverişe gidiyorlar. İşten eve gelirken trafikte hızla seyreden erkekler eve ulaştıklarında mavi ekrana bakmaktan yada kafalarını gazetenin spor sayfaları arasına gizleyip uzanmaktan farklı ne yapabiliyorlar?
Hızlı, hızlı daha hızlı olunca ne oluyor? Daha sabırsız, daha tahammülsüz olmuyor muyuz?
“İçinde bulunduğumuz çağ, şimdiyi yaşamamıza fırsat vermiyor, her şey gelecek için yapılıyor. Aynı anda o kadar çok şey yapıyoruz ki insani ilişkilerimiz gün içinde hallediliveren işlerden sadece biri haline geliyor… Zamandan yana sıkışıklık, modern insanın kendisine kurduğu büyük tuzaklardan birisi. Zaman hastalığı daha derin, varoluşsal hastalığın bir habercisi. Tükenmişliğin son demlerindeki insanlar, kendi mutsuzluklarından kaçmak için daha da hızlanıyorlar. Fakat hız bizi uyuşturuyor. Artık her yerde ve hiçbir yerdeyiz. Aslında bütün varlığımızla hiçbir yerde değiliz, parça parça orada ve buradayız. Hızlandıkça zaman kazanmıyor, sadece parçalanıyoruz.” *
Yarın için koştururken, bugünü ihmal ediyoruz. Hızlı hayat sosyal ilişkilerimizi yavaşlatmakla kalmıyor, tamamen ortadan kaldırıyor! Daha da önemlisi, bu kadar hız bir gün öleceğimizi unutturuyor bize. Sürekli koşturarak yapay amaçlar üretip ölümü hayatımızdan çıkarıyoruz.
Yüz kırk karakterlik twitler dururken, sayfalar dolusu kitap okumak hız çağına ters düşüyor. Okumuyoruz, araştırmıyor ve kafa yormuyoruz, her şeyin özetine ulaşmak istiyoruz.
Sürekli ve hızla akan hayatlarımızı yaşarken, durup düşünmek, içimize dönmek, nefis muhasebesi yapmak imkansız hale geliyor. Bunca hız, kendimizden, özümüzden, düşünmekten kaçmak için sanki.
Peygamberimizin, mescide hızla/koştura koştura gitmeyi yasaklaması üzerinde hiç düşündük mü? “Namaza geldiğiniz zaman ona koşarak gelmeyin, üzerinizde bir sekinet olduğu halde namaza gelin. Ondan yetiştirdiğiz kadarını kılın, kaçırdığınızı da tamamlayın.”diyen peygamber bize neyi anlatmaya çalışıyor?
Niçin Kur’an ağır ağır okununca anlaşılıyor?
İbadetler bize yol gösterir, hayat rotamızı belirler, nerede duracağımızı, yavaşlayacağımızı ve nerede hızlanacağımızı bulmada rehberlik eder. Hızlı yaşayıp “hayat hazımsızlığı” çekmemek için ölümü düşünerek yavaşlamaktan başka çare var mı?
*Yavaşla! /Kemal sayar /Timaş yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder