Gıybet orucuna niyet
Sare Şanlı
Gıybetin tarihi de insanlık tarihi kadar eski. Sözlü, yazılı, fotoğraflı vs her şekilde işlenebilen, işlerken bazen farkında olunmayan, dinlerken/okurken/seyrederken tuhaf bir haz veren büyük günah…
Kim dedikodu/gıybet yaptığını kabul eder ki? Herkes doğruyu söylüyordur, dedikodu yapma niyetinde değildir, burada olsa yüzüne de söyleyebileceği şeylerden bahsediyordur, üstelik bu dedikoduysa herkes her zaman yapıyordur...
İşin en acıklı tarafı, gıybetin bir ahlak sorunu daha da ötesinde büyük bir günah olduğunu bilmeyen de yoktur. Ama yine de her ortamda her şartta yapılıyor olmasının sebebi nedir? Şüphesiz insan olmamız, zaaflarımız ve şeytanın oyununa kolayca gelmemiz…
*
Dr. Nigel Nicholson dedikodu yapan kişinin ruh haliyle ilgili ciddi sonuçlara ulaştırabilecek şu üç sorunun sorulmasını istiyor:
1)Biri hakkında başkalarına verdiğiniz bilgi, o kinin savunma yapmasını gerektiriyor mu?
2)O kişi hakkındaki bilgiyi başkalarına aktarırken, hakkında bilgi verdiğiniz kişiden daha iyi ve daha kusursuz olduğunuzu düşünüyor musunuz?
3)Bu bilgiyi paylaşmaktaki amacınız başkalarına daha iyi (en azından ondan daha iyi) görünmenizi sağlamak olabilir mi? *
“Allah’a ve ahret gününe iman eden ya hayır söylesin, ya sussun” hadisi şerifiyle birlikte Nicholson’ın üç sorusunu düşündüğümüzde dilimizden dökülenlere biraz daha özen gösterebilir miyiz acaba?
İşin sadece zihinde bitmediği kesin. Allah’ın kullarını zina yapmayın değil zinaya yaklaşmayın şeklinde uyarması ile gıybet arasında bir bağlantı kurulabilir mi diye düşünüyorum. Dedikodunun yapıldığı ortamlarda bulunmak, dedikoducu arkadaşlarla sıkı fıkı olmak, salih ve saliha insanlardan uzak yaşamak, çokça boş vakit sahibi olmak, ciddi bir meşgale edinmemek, faydasız tv programlarını izlemek, sosyal medyanın magazinsel kısmını kullanmak dedikoduya bir hayli yaklaşmak demek değil midir? Bir kez yaklaşınca gerisinin nasıl geldiği de anlaşılmaz zaten.
Önce sadece dinleyici iken, sonra onaylayıcı sonra da bizzat dedikoducu olup çıkar insan. Bu durum hoşuna gittikçe, defalarca dedikodu yapabileceği ortam oluşturmaya bakar ve içinde bulunduğu hissiyat ona normal ve meşru görünmeye başlar.
Kur’an’da kaç günah için gıybet edenin teşbihi kadar ürkütücü bir teşbih vardır? Kasten bir mümini öldürmenin çok ağır bir günah kabul edildiği inanç sistemimizde, gıybet cinayetle birlikte işlenen bir günah gibi tasvir edilmiştir, dikkat!
“Ey inananlar! Zandan çok sakının. Zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerini araştırmayın, biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrendiğiniz. O halde Allah’tan korkun, şüphesiz Allah çokça esirgeyendir.” Hucurat 12
Bu iğrendiğimiz ancak sıklıkla kendimizi içinde bulduğumuz günahtan kaçmak için ne yapmalıyız? Üzerinde ciddiyetle düşünmemiz ve çareler aramamız gereken bir konudur bu. Böylesi bir teşbih görmezden gelinebilir, konu geçiştirilebilir mi?
Kendimizi gıybet konusunda özel olarak değerlendirmeliyiz. Arkadaşlıklarımızı, ortamlarımızı, ortamda konuştuklarımızı, sosyal medyada paylaştıklarımızı ve ilgilendiklerimizi, okuduklarımızı, izlediklerimizi gözden geçirmeliyiz. Bir büyüğümün ifadesiyle iftarsız bir oruç olan gıybet orucuna niyet etmeliyiz.
Vaktimizi boş geçireceğimiz ortamlardan uzak durmalıyız. Girdiğimiz ortamlarda hayır söyleyen olabilmek için bilgi heybelerimizi doldurmalıyız. Bunun için de Kur’an ve hadislerle olan ilişkimize çeki düzen vermeliyiz. Sürekli başkalarının olumsuz yönleri ve hataları üzerinde kafa yormaktansa, kendi kusurlarımız üzerinde yoğunlaşmalıyız.
Derdimizi, bir insanla yaşadığımız tatsız bir durumu, çevremizdekilerle paylaşmak yerine Rabbimizle paylaşmalı, O’na şikâyet edip, O’ndan yardım beklemeliyiz. Nitekim Müslümana yakışan da budur.
* Söz Yangını / Senai Demirci
yayın : 24 Şubat 10:40
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder