Kul olmaya çalışmak
Sare Şanlı
Kendisine “Neler yapıyorsun?” diye soranlara “Kul olmaya gayret ediyorum, Allah yardımcım olur inşallah” diyormuş Ümit Meriç.
Böylesi bir cevabı verebilmek için zihnimizi kul olma gayretiyle doldurmak gerek. Zira sözlerimiz düşüncelerimizin aynasıdır. Fikrimizde, gönlümüzde ne varsa sözlerimize de ancak o yansır. Şayet biz ruhumuzda, kalbimizde kul olmak gibi bir gayreti hakkıyla taşıyamıyorsak, bizden o cevap çıkmaz…
Hayatlarımızın son bulacağını, ölümün gizlendiği yerden ansızın çıkıp bizi yakalayabileceğini ve bir gün hesap vereceğimizi sık sık unutuyor, sonu gelmeyen dünya telaşımızın içinde gönül rızası ile kayboluyoruz.
Günlük dünyevi hedeflerimizin arasına aceleyle sıkıştırdığımız namazlarımız, ince hesaplar yaparak verdiğimiz zekâtımız, ömürlük hedeflerimizden yani diploma sahibi olmak, kariyer yapmak, ev-araba almak vb gayelerden fırsat kalırsa yapabileceğimiz haccımızla, velhasıl kusurlu ve nakıs kulluğumuzla bizler Müslümanız…
İnsan Allah’ın yeryüzündeki halifesidir… Ve halife olmanın şartları arasında ev, araba, diploma, kariyer ve iktidar sahibi olmak yoktur. Asıl olan, öncelikleri onun emir ve yasakları doğrultusunda şekillendirmektir.
Peki, bizim önceliğimiz kulluğumuz mu? Her tür bilimin, sanatın sevdasına dalıp, Kuran’a bigane kalmak, uykusuz kalma pahasına para ve kariyer peşinde koşup sabah namazlarını kaçırmak, kendi bitmek bilmeyen maddi arzularımızı tatmin etmeye çabalarken, yoksulun, yetimin kazancımızdaki payını ihmal etmek kul olmanın tanımına uyabilir mi? Kul olmak için gönderildiğimiz dünyada, kulluğa vakit bulamamak ne acı bir çelişki…
“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir, asıl olan ahiret hayatıdır.”ayeti okuyup geçtiğimiz, hakkıyla anlayamadığımız ve yaşayamadığımız bir ayet çoğunlukla. “Yalan dünya”,”üç günlük dünya” gibi dilimizde dünyanın gelip geçici olduğunu belirten çok cümle olsa da, yaşantılarımız ahiret istikametinde değil ne yazık ki.
Hepimizin zaafı değil mi, dünyaya bağlanıp, ölümü ve hesap gününü ihmal etmek?
Rutin hayatlarımızın kısır döngüleri içinde kaybolurken, birinin bizi çekip kurtarmasını mı bekleyeceğiz daha iyi bir kul olabilmek için? Yoksa dünyaya gönderilirken bize armağan edilen rehber kitabımızla ilişkimizi yeniden gözden mi geçireceğiz?
“Şüphesiz ki bu Kur’an en doğru yola kılavuzluk eder.” (İsra 9)
Şahsım adına düşünüyorum, ne zaman Kur’an’la ve sünnetle olan ilişkimde zayıflıklar olsa, kulluk noktasında da zayıfladığımı fark ediyorum. Aldığım kararlarda bir isabetsizlik, insan ilişkilerimde tatsızlık ve ruh dünyamda bir yalnızlık yaşıyorum. “Onu sana indirdik ki, ayetlerini düşünsünler ve aklıselim sahipleri öğüt alsınlar.” (Sad 29)
Kur’an ve hadis sohbetlerini, derslerini, seminerlerini ne vakit ihmal etsem ya depresif bir ruh haline bürünüyor yahut zihnimin ve ruhumun bir boşlukta asılı kaldığını hissediyorum. “Sizler Kur’an’ı daima okuyup, birlikte müzakere ediniz.”(Hadis-i Şerif)
“Rabbim! Beni azdırmana karşılık olarak onlara dünyada yaptıklarını süslü göstereceğim ve onların tümünü kesinlikle yoldan çıkaracağım.”(Hicr 39)diyen Şeytana karşı iman zırhını kuşanıp, direnmenin Kur’an’la meşgul olmaktan başka yolu olmadığını hatırlamalı, hatırlatmalı…
yayın : 17 Mart 11:10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder