Üniversiteli Arkadaşıma Mektup
Kafanda bin bir soruyla, stresle, yüzünde sivilcelerle girdiğin üniversite sınavında ter döktün, korktun, gerildin biliyorum, ben de yaşadım yıllar önce hepsini. Sen çalıştın çabaladın, Allah da yardım etti ve iyi bir puan tutturdun. Yine de rahatlayamadın değil mi?
Çünkü hangi üniversiteye, hangi bölüme gideceğini düşünemedin, bilemedin bir türlü. Hayata değil, sınava hazırlandın kendini bildin bileli. Tek yapman gereken bu sınavdan yüksek bir puan alabilmekti, aldın.
İyi bir üniversitede okumak istedin, köklü, tanınmış, imkanları geniş bir üniversite. Ama iyi bir bölüm okumak denince kalakaldın. Senin yeteneklerine, mizacına uygun bir bölüm iyi bir bölüm kabul edilmeyebilirdi. Annen baban, öğretmenlerin, büyüklerin senin adına iyi bir bölümü tanımladılar. İş sahası geniş, meslek hayatına atıldığında bol kazanç sağlayabilecek bir bölüm!
İyi bir üniversitede okumak istedin, köklü, tanınmış, imkanları geniş bir üniversite. Ama iyi bir bölüm okumak denince kalakaldın. Senin yeteneklerine, mizacına uygun bir bölüm iyi bir bölüm kabul edilmeyebilirdi. Annen baban, öğretmenlerin, büyüklerin senin adına iyi bir bölümü tanımladılar. İş sahası geniş, meslek hayatına atıldığında bol kazanç sağlayabilecek bir bölüm!
Lise hayatın boyunca da kendini ifade edebileceğin, mutlu olabileceğin mesleği pek düşünemedin sen. Etrafında hep, para kazanan insanlar takdir edildi, evi, arabası, masa başı işi, dolgun maaşı olan insanlar örnek gösterildi sana. Mesleklerin erdemi üzerinde duran kimse yoktu. Doktorluk parayı kırmak, öğretmenlik devlete sırtını dayamak demekti. Bir işte çok para varsa o iş iyi işti. Zira parasız mutluluğun olacağına kimse inanmıyordu.
Sen de inanmadın, bir genç olarak içinde yaşadığın toplum, sana hangi ortamı hangi değerleri hazırladıysa çaresiz tabii oldun onlara. İyi bir bölüm okumanın iyi bir mesleğe sahip olmak olduğunu, iyi bir mesleğin bolca para kazanmak olduğunu, paranın rahat etmek ve rahatlığın da mutluluk demek olduğunu öğrendin, kabul ettin.
Kendine ait sandığın, oysa etrafındaki büyüklerin verdirdiği bir kararla üniversitede “iyi” bir bölüme yerleştin. Üniversite kapılarından girdin, içinde hiçbir kıpırtı uyandırmayan derslerle tanıştın. Dersler öylesine sıkıcı geldi ki, kendini cafelere, kantinlere, arkadaşlarla geyik muhabbetlerine attın. Sınavlara ve bir an önce mezun olmaya odaklandın. Artık sadece okulu bitirmeye mecburdun. Hele de aileden uzaktaysan, seni saran karamsar ruh hali, özgür olmanın sarhoşluğu seni boşluğa, lüzumsuz şeylere, vakti bir an önce doldurmaya yöneltti…
Dur arkadaşım, işte orada dur! Okuduğun bölümü sevmeye çalış, derslere ilgi duymaya kendini zorla, hocalarının gözüne girmeye çalış demeyeceğim asla. Sana, bu geri gelmeyecek yıllarını değerlendirebilmen için birkaç tavsiyede bulunacağım sadece.
Gençsin, elbette gezip tozacak, arkadaşlarınla muhabbet edecek, müzik dinleyecek, film izleyeceksin. Ama üniversite bu değil. Kendini keşfedebileceğin en güzel yıllardır bu yıllar.
İlgi alanlarını belirleyebilmenin yolu okumaktan geçer. İş hayatı ve evlilik hayatının koşuşturmalarında okumak için bu kadar fırsatın olmayacak. Okuduğun şehrin, üniversitenin kütüphanelerini sensiz bırakma, okunmayı bekleyen kitapları tozlu raflara terk etme. İlgini çekecek, kendini bulacağın bir şeylerle mutlaka karşılaşacaksın. İnan bana, kitapların adını ve yazarlarını tanımak, raflara bir göz gezdirmek bile kayda değer bir bilgi birikimi oluşturacaktır.
Yaşadığı ülkeden ve dünyadan haberi olmayan bir üniversiteli, gerçekten okuyorum nasıl diyebilir? Haberleri dinlemek on dakikanı bile almaz. Gündemi takip etme alışkanlığını en iyi okul yıllarında geliştirebilirsin. Mümkün olduğunca çok yazar, düşünür, siyaset adamı, alim tanımaya çalış. İnterneti sosyal paylaşım ağlarında kendini ve vaktini kaybetmek suretiyle kullanmak yerine, genel kültürünü artırmak için kullanmayı dene, faydasını göreceksin.
Üniversite biraz da seminer, konferans, kongre demektir. Başlarda sıkıcı gelse bile, zamanla ilgi alanına göre bir şeyler keşfedeceksin. Farklı bölümlerden arkadaşlar edinerek, dikkatini çekecek etkinliklere biraz daha yaklaşabilirsin. Katıldığın etkinlikleri yaz bir kenara, not al.
İmkanın varsa en az bir dil öğrenmeye çalış. Meslek hayatında avantaj sağlayacağı için değil, seni daha çok insana, daha çok bilgiye ulaştıracağı ve farklı bir bakış açısı sunacağı için yap bunu.
Bir spor dalıyla uğraşıp, gençlik enerjini, beden gücünü değerlendirebilirsin. Derslerden, sınavlardan bunaldığında seni toparlayacak en eğlenceli yoldur bu.
Okulun sanatsal faaliyetlerini mutlaka değerlendirmelisin. Bir müzik aleti çalmak, resim sanatıyla uğraşmak, fotoğraf çekmek… İş hayatının rutin sorunları, sıkıntıları seni kuşattığında, kaçacak bir alanın olduğu için çok sevineceksin ileride.
Sivil toplum kuruluşlarını tanı. Okul dışında da aktif olmanın yollarını ara. Gönüllü yaptığın her iş seni kendini tanımaya, dünyayı tanımaya bir adım daha yaklaştıracaktır.
Şunu unutma, ille de okuduğun bölümle ilgili bir meslek seçmek zorunda değilsin. İstatistiklere bir göz at, kaç üniversite mezunu kendi sahasında çalışıyor? Kendini en iyi ifade edebileceğin, mutlu olup diğer insanlara faydalı olabileceğin bir iş için kendini hazırla. Okulun kısıtlı çevresinde kalma, yeni insanlara tanış. Yaşça büyük insanların tecrübesinden yararlan. Gönüllü çalışarak iş hayatı hakkında bir fikir edinebilirsin.
İlle de iş bulmaya odaklanarak ve attığın her adımı ilerde iş bulmana ya da iş hayatına faydası olacak diye okuma üniversiteyi. Çünkü üniversite iyi bir işi, başarılı bir hayatı garanti etmez.
Üniversite sürekli öğrenmek demektir ve bir şeyler öğrenirsen seni hayata hazırlar ancak. Üniversite okumak, aslında kendini okumaktır bir anlamda.
Sana niye bir mektup yazmak istedim biliyor musun? Birkaç sene sonra mezun olacak ve üniversite hayatın boyunda cebinde “keşke”ler biriktireceksin. Amacım bu “keşke”leri azaltabilmek, elimden geldiğince…
Son Güncelleme 17 Eylül 2012 | 15:00
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder