Kusursuz Anne Sendromu
Modern çağın anneleri olarak, güvenilir gıdaya ulaşamadığımız, çocuklarımızı toz toprakla oynatıp doğayla iç içe büyütemediğimiz ve çocuklarımızı çok erken yaşta bilgisayar, telefon ve televizyonla tanıştırıp olumsuz etkilenmelerine engel olamadığımız için dertlensek de bizden önceki dönemlerde yaşayan annelere göre ne kadar şanslı olduğumuzun pek ala farkındayız. Bez yıkamıyoruz, ütülemiyoruz çünkü hazır bezlere kolayca ve makul fiyata ulaşabiliyoruz. Bebek ve çocuk tekstilinde tüm diğer tekstil ürünlerinde olduğu gibi istemediğimiz kadar çok seçeneğimiz var. Bu yüzden çocuğumuzun odası gibi, dolabının içi de tıka basa dolu.
Yalnızca maddi imkânlar ve teknolojik kolaylıklar değil sahip olduklarımız. Tüm bunların yanı sıra annelik ve çocuk eğitimi ile ilgili sayısız materyal de elimizin altında. Kitaplar, dergiler ve web siteleri bir yana, birçok TV ve radyo programında çocuk eğitimi ve annelik ile ilgili faydalı bilgiler sunan uzmanları dinleyebiliyor, kafamızdaki soruları yöneltebiliyoruz.
Bunların hepsi daha bilinçli bir annelik ve çocuk eğitimi için birer avantaj. Lakin anneyi ve çocuğu bekleyen gizli bir tehlikeyi de fark edemiyoruz. O da annenin kusursuz annelik çabası ve mükemmel çocuk yetiştirme mücadelesi.
Psikoloji ve pedagojinin çocukluk yıllarına vurgu yapması, anne-çocuk ilişkisinde ilk yılların çocuğun ilerdeki hayatında ne denli belirleyici olduğunu üstüne basa basa söylemesi annelere daha önceki hiçbir dönemde olmadığı kadar ağır bir yük yüklüyor. Çocuk üzerinde etki oluşturabilecek tüm diğer insanlar(baba, nine, dede, kardeş, hoca vb) bir kenara itilerek, hepsinin paylaşabileceği bir sorumluluk tek başına annenin vazifesi olarak belirleniyor. Dolayısıyla ‘bir başına kalmış anne’nin yapacağı doğrular ve yanlışlar çocuğun tüm ömrünü etkileyeceği için anne inanılmaz bir baskı altına giriyor.
Belki de bazı anneler bu nedenle çocuklarını hayatlarının merkezine alarak kendilerini yalnızca “anne” olarak kimliklendiriyorlar. Bu da tüm diğer kimliklerden, rollerden ve uğraşlardan sıyrılmayı beraberinde getiriyor. Yahut anne kimliğinin bu denli baskın olması, kadına ait diğer kimlikleri (insan, kul, eş, birey, çalışan,komşu, akraba, gelin, evlat..vb) baskılıyor. Nancy Chodorow’un da değindiği gibi, günümüz kadınlarının anneliği, diğer insan aktiviteleri ve ilişkileri içine yedirilmiş bir şekilde karşımıza çıkmıyor. Artık annelik müstakil bir rol olarak tanımlanıyor. *
Belki de bazı anneler bu nedenle çocuklarını hayatlarının merkezine alarak kendilerini yalnızca “anne” olarak kimliklendiriyorlar. Bu da tüm diğer kimliklerden, rollerden ve uğraşlardan sıyrılmayı beraberinde getiriyor. Yahut anne kimliğinin bu denli baskın olması, kadına ait diğer kimlikleri (insan, kul, eş, birey, çalışan,komşu, akraba, gelin, evlat..vb) baskılıyor. Nancy Chodorow’un da değindiği gibi, günümüz kadınlarının anneliği, diğer insan aktiviteleri ve ilişkileri içine yedirilmiş bir şekilde karşımıza çıkmıyor. Artık annelik müstakil bir rol olarak tanımlanıyor. *
Hayatındaki tüm diğer kimlik ve rollerden vazgeçen, anneliğin ruhunu bütünüyle sarmasına müsaade eden kadın, bu defa çocuğunu bir “projeye” dönüştürüyor.** Çocukluk döneminde ona uygulayacağı her davranışın ileride ne şekilde ortaya çıkacağını ve çocuğu ne yönde etkileyeceğini hesaplamaya çalışıyor. Çocuğun olumlu davranışlarından kendine pay çıkarıp gururlandığı gibi, olumsuz davranışlarından ötürü de üzüntü duyuyor, nerede hata yaptığını sorgulayarak, projesinin başarısız olması kaygısıyla yıpranıyor.
Üstelik anne, projesine kimseyi dâhil etmek de istemiyor. Anneanne, babaanne, teyze ve halalar, hatta baba dahi, çocuğun bakımında, terbiyesinde ve geleceğine ilişkin kararlarında söz hakkına sahip olamıyor. Zira tüm doğruları kendisinin bildiğini düşünen anne, dışarıdan gelen müdahalelere karşın pençeleri hazırlayarak savunma pozisyonuna geçiyor. Uzmanlardan öğrendiği bilgilerin sorgulanamazlığından emin bir şekilde, etrafındaki insanları da içselleştirdiği bilgilerle aydınlatıyor. Karşılaştığı diğer bilinçsiz(!) annelere çocuklarına nasıl davranmaları gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunup, yeri geldiğinde yapılmaması gereken davranışlar hususunda ikaz ediyor.
Çocuğu bir proje gibi görme ve anneliği en mükemmel şekilde yerine getirme çabası, kadında bir tür “kusursuz anne sendromu” oluşturuyor. Projenin başarısız olması durumunda ise kadın elinde bıraktığı tek kimlik olan anneliği de gerçekleştirememiş olduğunu düşünüp, onarılamaz bir yenilgi duygusuyla depresyona giriyor.
Annelik dışındaki tüm vasıflardan ve rollerden bu denli soyutlanmanın neticesinde mi annelik sağlıksız bir hal alıyor, yoksa anneliği abartılı tanımlayıp yaşamaya çalışmak mı diğer rollerden soyutlanmaya sebebiyet veriyor? Geçmiş zamanlarda anneler, anneliğin yanı sıra, tarlada veya iş yerinde çalışır, evin şimdiyle kıyaslanamayacak kadar ağır işlerini(makinesiz ve deterjansız) yürütür, bir de yanında yaşamak zorunda olduğu akrabalarının sorumluluklarını da yüklenirdi. Bir büyüğümün de deyimiyle laboratuarda çocuk yetiştirircesine yalıtılmış ve yalnız bir annelik mi, yoksa diğer kimliklerin ve rollerin yanına iliştirilmiş bir annelik mi daha sağlıklıdır? Bunun cevabını sanırım yeni yetişen nesiller gösterecek. Yada anneler gelenek ve modernitenin sentezini oluşturmayı deneyecek.
*Nancy Chodorow/The Reproduction of Mothering
**Nazife Şişman, Günün Kısa Tarihi /Timaş y. Syf 61
Son Güncelleme 1 Nisan 2013 | 12:07**Nazife Şişman, Günün Kısa Tarihi /Timaş y. Syf 61
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder