11 Nisan 2013 Perşembe

YENİDEN KOMŞU OLSAK


Yeniden komşu olsak


etiketler: sare şanlı komşuluk
“Eskiden bir komşumuz vardı… Rahmetli komşumla ne güzel günler geçirmiştik… Komşum büyüttü oğlum seni…” Bilmem bu sözleri bizden sonraki nesiller duyar mı? Sanırım tüm bu cümlelerin son kullanma tarihleri çoktan geçti. Artık çocuklarımıza ‘komşu komşunun külüne muhtaçtır’ yahut ‘ev alma komşu al’ gibi özlü sözleri anlatamayacağız. Belki de insanlar komşu sözcüğü ile karşılaştıklarında anlamını bilmediklerinden sözlüğe bakmak zorunda kalacaklar. Abartıyor muyum?

Şayet siz Anadolu’da yaşıyorsanız düşüncelerimi karamsar bulabilirsiniz. Ama İstanbul’da yaşayan ve birkaç ev değiştirmiş biri olarak komşuluğun can çekişmekteolduğunu söyleyebilirim. Yaklaşık dört yıl oturduğum on haneli binada yalnızca iki komşumu tanıyabildim. Diğer sakinler selam vermeyi bile çok gördüler. Aynı apartmanı paylaşıyor olmayı, iletişim kurmak için yeterli bulmadılar demek ki.

Her tür insan ilişkisinin olumsuza doğru yol aldığı günümüzde komşuluk ilişkisinin iyi kalması nasıl beklenebilir? İnsanlar aynı mekanı paylaştıkları kişileri tanımak ihtiyacını hissetmek şöyle dursun, bir selamı, ufak bir gülümsemeyi dahi esirger oldular. Hoşunuza gitmeyecek biri dahi olsa, kapınızın birkaç metre ötesinde, duvarınızın öte tarafında kimin yaşadığını merak etmez misiniz? Hayır, artık merak etmiyoruz, ilgilenmiyoruz. Gürültü yapmasın, üstüme halı çırpmasın, ayakkabıları kapımın önüne taşmasın, apartmanı böcek sardırmasın yeter!

Galiba, komşuluk artık alaturka bir ilişki biçimi olarak algılanıyor. Komşuya gitmek, onunla ev ziyaretleri gerçekleştirmek sanki bu çağa pek de yakışmayan bir şey. Kendimize ördüğümüz o duvarlar sayesinde o kadar yalnızlaştık ki, o kadar bencilleştik ki, komşuculuk oynamanın hiç zamanı değil! Öyle ya, çat kapı gelirse, unu biter, şekeri biter de bizden isterse, bir şey emanet ederse, çocuğu okuldan gelip anahtarı unuttuğunu söyler ve içeri gelmek isterse?

İşin doğrusu 
tüketim çağı her şeyi satın almayı ve bir kenarda saklamayı telkin ettiğinden, komşudan isteyebileceğimiz bir ürün de kalmadı. Fatma teyzeden kakaolu kek tarifi almaya lüzum yok, internet Fatma teyze dolu nasılsa. Akşam evde oturup (şayet AVM ve benzeri tüketim mabetlerini gezip, alışveriş yapmaktan eve gelebilmeyi başardıysanız) sıkıntıdan patlayan da kalmadı. Televizyonun kumandasına dokunmak yeterli. (İnternetin sunduğu sınırsız seçeneği de unutmayalım.)
                                                                              *
Peki asgari düzeyde de olsa bir komşuluk ilişkisi tutturulamaz mı? Yeni taşınan komşuya kapıdan da olsa, hoş geldiniz, bir ihtiyacınız var mı denilemez mi? Birbirinden hiç hoşlanmayan iki komşu hiç olmazsa birbirinin sıkıntılı zamanlarını gözetemez mi?  

Bize komşusuna iyi davranmayı öğütleyen, o açken tok yatamazsın diyen peygamberi dinlemeyecek kadar küstah mı olduk? O peygamber ki; “-Cibril, bana komşuyu tavsiye edip duruyordu. Öyle ki, onu mirasçı kılacak zannettim” diyor. Komşusu aç iken tok yatmaktan hiç bahsetmeyelim, o konuda hep birlikte sınıfta kaldık!

Belki bunları okurken kötü komşularınız geçiyor aklınızdan. Camınızın eşiğindeki tozu, sabahın erken saatlerinde yapılan gürültüleri, kapınızın önüne akmış çöpün suyunu anımsayıp sıkıntılanıyorsunuz. Kötü komşuyla da mı ilişki kuralım yani diyorsunuz.

Dinimizce iyi komşu, komşusuna iyilik eden ve komşusundan gelen sıkıntılara sabreden mümin kişi olarak tanımlanıyor.  Demek ki komşuluk sisteminin içinde yalnızca komşumuz yok, biz de varız. O halde kendimiz hiçbir çaba sarf etmeden, sıkıntıya katlanmadan her şeyin yolunda gitmesini bekleyemeyiz. Bizim üzerimize düşen kimi zaman da sabrederek bir şeyleri düzeltmeye çalışmak olabilir. 
                                                                              *
Peygamber s.a.v. Efendimiz’in ashabından birisinin bir Yahudi komşusu vardı. Yahudinin evinden türlü pislikler ve çamaşır suları akardı. O sahabi ise Yahudiye hep teşekkür eder, ailesine de kendisi gibi Yahudiye böyle davranmasını emrederdi. Sekiz sene bu hal böyle devam etti. Sahabi vefat ettiğinde, Yahudi taziye için sahabinin evine gitti. Evin içinde pisliği ve bunların nereden geldiğini gördü. Geçen zaman içinde olan bitenleri öğrenince, müthiş pişman oldu. Sahabinin ailesine sordu:
- Bu hali bana niçin haber vermediniz de, sürekli teşekkür edip durdunuz? Şöyle cevap verdiler:
- Merhum bize şükrü emreder ve şükrü terk etme durumunda neler olacağı ile de bizi korkuturdu.
Yahudi bunları duyunca iman etti.

İyi bir komşu olmak ve iyi komşularla hemhal olmak duasıyla…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder