10 Temmuz 2013 Çarşamba

DAVASI OLMAYAN KADINLAR

Davası olmayan kadınlar

 Sare Şanlı
İnsanoğlunun kadın cinsi için ana başlıklar yeterli görülmemiş, her zaman alt başlıklar açılmıştır. İslam’da kadın, toplumda kadın, siyasette kadın, iş hayatında kadın, eş olarak kadın, anne olarak kadın…
“Müslüman insan nasıl olmalı?” sorusunun dışında “Müslüman kadın nasıl olmalı?” sorusunun sorulması kadının oynadığı rollerin çeşitliliğinden ve ehemmiyetinden kaynaklanıyor olsa gerek. Bu demektir ki, kadının rolü son derece kilit noktada. O Allah’ın istediği gibi bir kul olabilirse, bu tüm İslam topluluğu için kurtuluş olacaktır.
Ancak sorun “Müslüman kadın nasıl olmalı?” sorusuna verilen cevaplarda başlıyor. Ne yazık ki Müslüman kadını tanımlarken Kuran ve sünneti esas almak yerine geleneksel ve erkek egemen bir bakış tercih edildi şimdiye dek.
“Kadının bir kul olarak yapabileceği şey evinde oturarak namusunu koruması, kocasının hizmetini görmesi ve çocuklarını besleyip büyütmesi şeklinde sınırlandırıldı. Müslüman kadına dinini öğrenme, tebliğ ve dini faaliyetlerde bulunma gibi vazifeler layık görülmedi. Makbul kadın ilme, sanata, okumaya, öğrenmeye ilgisiz kalan, dünyasını yalnız eviyle sınırlandıran pasif bir eş ve anne olarak tanımlandı adeta.  Bu tanımlama beraberinde çığ gibi büyüyen sorunları getirdi. İslamın özünden uzak kalan kadın, onu öğrenmek ve anladığı gibi yaşamaktan da mahrum kaldı. Zihni ilimle meşgul olmayınca faydasız birçok şeyle boğuşmak durumunda kaldı. Evini süslemek, eşyalarının kölesi olmak, temizlik hastalığına yakalanmak, bedeniyle uğraşıp kilolarını takıntı haline getirmek, giyinmek, süslenmek, çocuklarını semirtmek, dedikodu, rekabet, depresyon ve en sonunda boşluk… Bu bir kişinin elini kesip, onu çolak bıraktıktan sonra çolak diye her şeyden mahrum etmekten ve sonra onu bir işe yaramıyorsun diye suçlamaktan farksızdı.”*
Belli bir döneme kadar kadın kısıtlanmıştır, doğru. Varlığı iyi bir anne, iyi bir eş olma üzerinden tanımlanmıştır. İlim tahsil etmesine ya gerek görülmemiş yada yalnızca İslami ilimlerle uğraşması uygun bulunmuştur. Çalışma hayatına katılması sakıncalı bulunmuştur. Hz. Ali “Zulümde iki suçlu vardır. Biri zulmeden zalim, diğeri zulme rıza gösteren mazlum” diyerek, kadınların dün ve bugün içinde bulunduğu açmaza ışık tutuyor. İşte ipin koptuğu nokta tam da burası. Zira kadınlar kısıtlanmış olmaktan şikayet ederken, haklarını öğrenmedikleri ve hak arama peşine düşmedikleri gerçeğini hesaba katmadılar. Müslüman kadın, evi ile sınırlandırılmaktan, sadece annelik ve/veya eş sıfatıyla özdeşleştirilmekten memnun oldu çoğu zaman. Güzel kafasını hayli meşakkatli konulara yormak yerine, evine, çocuklarına, giyim kuşamına odaklanıp, sorumluluk almaktan kaçınmak işine geldi. Hatta bir şeyler yapmak için uğraş veren kadınları “kadının tek sorumluluğunun annelik olduğu” gerekçesiyle erkeklerden çok bizzat kadınlar kınadı, dışladı.
Günümüzde ise durum farklı. Her ne kadar belli kesimin kadını engelleyen ve ezen bir bakış açısı varlığını sürdürse de, bugün Müslüman kadın çok daha fazla imkana sahip. Babalar, anneler kızları fakülte eğitimi alsın diye ellerinden gelen fedakarlığı gösteriyor. Bilgiye ulaşmanın bu denli kolay olduğu çağda bir şeyler öğrenmek isteyen Müslüman kadın için seçenekler arttıkça artıyor. Gerek çalışma hayatında gerek eğitim-öğretimde, hemen her sektörde kadının adını ve emeğini görmek mümkün.
Lakin tüm bu olumlu gelişmelere ve imkanlara, eşlerinin desteğine rağmen gerçek dünya ile bağını koparıp kendisine mutfağından başka dünya oluşturmayan kadınların sayısı hiç de az değil. Konu komşu ziyaretinden, gün tabakları hazırlayıp giyinip süslenmekten, arkadaşlarının evlerindeki eşyalara bakıp iç geçirmekten başka derdi olmayan, bilginin uzağından bile geçmeyen kadınlar… Kocasından tek beklentisi evdeki mobilyaları istediği sıklıkta değiştirmesi, her yıl parmağına yeni bir tektaş yüzük takması, alışveriş için limiti yüksek bir kredi kartı vermesi olan yuva yapmaktan ziyade ev düzmek amacındaki hanımcıklar…
Okumuş, meslek sahibi kadınların çoğunda da durum farklı değil.  Tahsil, onların düşünce dünyalarında yahut yaşam biçimlerinde pek fazla değişim yaratmıyor ne yazık ki. Onlar da çağdaş kadın gibi kocasının eline bakmamak için ekonomik özgürlüğüne sırtını dayamanın telaşına düşüyor, emeklilik hesabı yapıyor, kendi kazandığı para ile özgürce evini, üstü başını süslemeyi hedefliyor. Günümüz Müslüman kadınını çağdaş kadından ayıran tek şey ne yazık ki örtüsü(?) ve onu münkerden alıkoymaya yetmeyen yarım yamalak ibadeti. Onların da bir davası yok ne yazık ki
Eve uğramayan dava adamlarının yalnızlığa, bilgisizliğe, eylemsizliğe terk ettiği kadınların yanında, duyarlı adamların uzattığı eli iten, davası olmayan kadınların varlığından bahsetmemek haksızlık olurdu.
*Ali Şeriati /Fatıma Fatımadır /Fecr y. 2010
yayın : 8 Temmuz 15:50

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder