17 Temmuz 2013 Çarşamba

RAMAZAN NOTLARI

Ramazan Notları

 Sare Şanlı
Son yıllarda her Ramazan biraz buruk geçiyor. Zulmün kan ve gözyaşıyla yıkadığı mazlum coğrafyalardaki Müslüman kardeşlerimizin yasını ekliyoruz tuttuğumuz oruçlara.
Televizyonlar ve gazeteler bir yanda ateş altındaki Müslümanların görüntülerini verirken, diğer yanda sahur ve iftarda nelere dikkat edilerek sağlıklı oruç tutulabileceğini uzmanlar eşliğinde anlatıyor. Diyetisyenler ve sağlık uzmanları her yıl aynı tavsiyelerle karşımıza çıkarken, ilahiyatçılar da her ramazan aynı soruları sabırla cevaplamaya çalışıyor. Mustafa İslamoğlu’nun deyimiyle ekranlarda“ramazan festivale, oruç diyete, ibadet de adete çevriliyor” bir bakıma.
                                                                       *
Her Ramazan kendi nefsimde bir şeyleri değiştirmeye çabalıyorum. On bir ay boyunca beslediğim bedeni bir kenara bırakıp, ruhumun ihtiyaç duyduğu gıdalara ağırlık vermeye çalışarak geçiriyorum günlerimi. “Kur’an ayı”nda daha önce hiç olmadığım kadar meşgul olmaya çalışıyorum Kur’an’la. Ramazan ve oruç ile ilgili kitapları/yazıları tekrar tekrar okuyorum. Resul’ü (s.a.v) daha iyi tanıma gayretiyle bir kez daha siyer okuyorum, her veda hutbesine gelişimde vedalaşmak istemeye istemeye. Okuyorum, belki bu mübarek ayda daha iyi anlarım, daha çok faydalanırım diye. Okuyorum, arkadaşlarımla bir araya gelerek, Allah’ın rahmetine ulaşabilmek için.
Bir de not defterimdeki notlara göz atıyorum. Rasim Özdenören’in tanımlamasına bir kez daha hayranlık duyuyorum: “Yemekten içmekten nefsini mahrum bırakan insan yiyip içerken kendi bedeninin olduğunu, o bedenin ihtiyaçları bulunduğunu ve en ilginci o ihtiyaçlar giderilmediği takdirde bir zavallıdan başka bir şey olmadığını kavrıyor. İnsan bir yandan bir bedene sahip bulunmakla zavallılığını kavrarken bir yandan da iradesini kullanmak suretiyle böylesi bir aczin üstüne çıkabileceğini, yüceleceğini de hissetmeye ve kavramaya başlıyor.” [1]
Özdenören’in yazdıkları üzerinde düşünürken, yemek yemenin hayatımızı nasıl ele geçirdiğini düşünüyorum bir yandan. Sürekli mutfakta bir şeyler hazırlamaktan, sofra kurmaktan, çay demleyip kurabiye pişirmekten azat edilişine seviniyorum kadınların. Hep vakit bulamadığından okumadığını söyleyenlerin genişçe vakitlerinin olması mutlu ediyor beni.
                                                                       *
Ramazan ayı bir öğretmen gibi, terbiye ediyor, adam ediyor bizi. İhtiyacımız kadarını yemeyi öğreniyoruz. Yıl boyunca kendi ihtiyaçlarımıza odaklanıp durmuşken, daha ilk günlerden başkalarını düşünmemiz gerektiğini hissediyoruz. Kendi soframızı hazırlarken, başka sofraları hesaba katabilme bilincini kuşanıyoruz. Bayramda yalnızca kendi çocuğumuzun ne giyeceğini düşünmemeyi, ihtiyaç sahibi diğer çocukları da görmeyi Ramazan ayı söylüyor bize.
“Yaşadığımız yoksulluğumuzun, açlığımızın bir ibadete dönüşebileceğini; zenginliklerimizin, imkanlarımızın, mal ve mülklerimizin Allah’ın rızasını kazanmanın aracı olabileceğini hatırlatan; yoksulluk ve sıkıntılarımızı, çaresizlik ve sabırlarımızı, eksiklik ve güçsüzlüklerimizi “bedenimizin zekatı” kılan, tüm bunları “Rabb’imizin hoşnutluğuna” vesile kılan Ramazan.” şeklinde tanımlıyor mübarek ayı Ahmet Cemil Ertunç. [2]
Hani Ramazan aynı zamanda paylaşmaktır ya, bir kez daha okuyup etkilendiklerimi ve hissettiklerimi paylaşmak istedim ben de. Belki okuyan herkes “ Rabbim, sana tüm Müslümanların güven ve huzur içinde oruç tutabilmeleri için yalvarıyorum, bize Ramazan’la öğrenmeyi/yenilenmeyi/dirilmeyi nasip et” diyen dualarıma amin der diye, onları da paylaştım.
[1] Ramazanla Dirilmek/ Edisyon/ Pınar yayınları syf 44
[2] A.g.e syf 26
yayın : 15 Temmuz 12:34

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder