Gündemdışı kalabilmek
Sare Şanlı
Hayatımın bir döneminde gündemi yakından takip etmeyi adeta bir takıntı haline getirmiştim. İş yerine varır varmaz, internete girip yerli/yabancı mümkün olduğunca çok sayıda gazeteye göz atmadan rahat edemezdim. Bulduğum her fırsatta farklı görüşlerden köşe yazarlarının gündem tahlillerini okumaya çalışırdım. Bugün kim ne yazmış, şu durumla ilgili bu düşünür nasıl bir analiz yapmış, falanca yazarın filanca yazarla girdiği polemik bugün nasıl devam etmiş, mevcut gündem usta kalemler tarafından nasıl okunmuş soruları devamlı kafamı meşgul ederdi.
Zaman sonra fark ettim ki, geçen ay nelerin olup bittiğini hatırlamıyordum. Çok okumuş ama yeterince özümsememiştim. Aslında sürekli değişen gündemi özümsemek de mümkün değildi. Köşe yazılarının ve hızla değişimine yetişemediğim gündemin içinde boğulmuştum. İyi ki boğulmuşum. Zira bu bana, insanın değişmeyen gündemi ne olmalı sorusunu sordurdu.
Bu sorunun cevabına geçmeden önce şunu söylemeliyim ki; insanın yaşadığı ülkede ve tüm dünyada olan biten hadiselerden haberdar olması gerekmez şeklinde bir düşüncem asla yok. Bilakis gündeme fazla yabancı kalmak da onun içinde boğulmak kadar yanlış olabilir. Muhakkak bir ortası olmalı. Kirkeegard’ın dediği gibi hayat ileriye doğru yaşanır, geriye doğru anlaşılır. Belki de haftalık bültenleri takip etmek yahut aylık değerlendirmeleri okumak daha geniş bir bakış vereceği için yalnızca önemli olayları bilmeye ve onları analiz etmeye yardımcı olabilir. Her gün her kanalın haber bültenini ayrı ayrı izlemek, internetin sunduğu nimetler sayesinde üç-beş gazeteyi taramak zihin yorgunluğundan başka nedir? Üstelik mevcut habercilik anlayışımız sayesinde son derece elzem haberlerin hemen arkasından bir ünlünün satın aldığı milyon dolarlık arabayı izlemek, en ciddi haber sitelerinde dahi on adımda zayıflama başlıklı magazinsel yazıları görmek zorunda bırakılırken ne kadar faydalı veri elde edebileceğimiz de meçhuldür. Benzer şekilde günlük köşe yazılarının takibinin de faydasız olduğu kanaatindeyim. Zira her gün yazacak bir şey bulmak, bulunsa bile bu bulguları doğru bir tahlille ortaya koymak çok zor gözüküyor. Gündemi yakından takip etme takıntısı ümmetin sorunlarını yalnızca siyasi/ekonomik kıstaslar çerçevesinde değerlendirip iman/dava ekseninden kaydırma hatasını da beraberinde getiriyor üstelik.
Başka bir açıdan bakıldığında “Herkes kafasında aynı şeyleri taşıdığı için, birbirinize anlatacağınız özel bir şey kalmaz. O zaman ya karşılıklı susarsınız yada kağıtta yazılı olanları tekrarlayıp durursunuz. …Gazete bütün insanları tek bir kafa haline getirmeye çalışır. Kafalarımızı bol besinle doldurur ama güçlendirmez.” *
Gündem takibinin günümüz insanı için bir şeylere yetişmek, geride kalmamak anlamına gelmesi de düşündürücü. Çağın hızı gibi gündem de hızlı. Ne kadar çabalasanız da yetişemeyeceğiniz bir şeyin peşinden koşmanız isteniyor gündem takibiyle. Tıpkı tüketmenin sonunun olmadığı, ille de hız diyen çağda derinlemesine yaşayamadan göçüp gitmek gibi, bilginin derinliğine varamadan malumat elde etmek… Belki de bu yüzden gündemi takip etmekten ziyade, gündemi hangi süzgeçlerden geçirdiğimiz önem kazanıyor. Bu süzgeç kimileri için ekonomi, siyaset, edebiyat olabilir. Müslümanın süzgeci ise tartışmasız aklın ve kalbin işin içine dahil olduğu vahiy süzgeci olmalı.
Yani bir insan kendini tanımlarken neyi ön plana çıkarıyorsa değişmeyen gündemine onu alarak, değişken gündemi ille de bu süzgeçten geçirmeli. Müslüman kişinin dünyada yaşamasının amacı “kul olabilmek” ise şayet-ki öyledir-, gündemini de kul olabilmek için yapılması gerekenler oluşturmalı. Nitekim bu son derece geniş kapsamlı bir hedef olmasına rağmen kaynağı da insanı Yaratan tarafından belirlenmiştir. Kur’an ve sünnet…Günde sayısını hatırlayamayacak kadar çok kere televizyonu ve bilgisayarı açan insan, acep asıl gündeminin maddelerini içinde barındıran rehber kitap Kur’an’a kaç kez müracaat ediyor? Akıp giden gündemi, günlük ve hatta saniyelik verilerle takip etme ihtiyacı hissederken, Kur’an’ı mübarek gecelere sıkıştırıp anlamını kavramaksızın Arapçası ile okuyarak yahut anlama ve yaşama amacı gütmeksizin mealiyle okuyarak O’na ve kendisine haksızlık etmiyor mu? Nice köşe yazarının görüşlerini adeta ezbere bilirken, peygamberin sözlerinden bihaber yaşamıyor mu?
Mustafa Özel’in bu konudaki görüşleri ve tecrübeleri son derece çarpıcı:
”Gazete okumuyor, televizyon izlemiyorum (Barcelona maçları hariç!).Televizyonda birkaç yıl program yaptım, gazetede de 15 yıldan fazla yazdım. Öyle bir noktaya geldim ki kendimi bir anaforun içinde hissetmeye başladım. Köklü bir kopuş olmazsa kendime gelemeyeceğimi hissettim. Koptuğum andan itibaren ayda ortalama 5-6 ciddi roman okuyorum. Her zaman gündemimde 3-4 ciddi sosyal bilim kitabı oluyor. Kendimi o aşırı akan ve muhakeme yürütmekten ziyade tepki vermeye müsait ortamdan sıyırmaya çalıştım. Modern insan akıntıya kapılmış insandır. Muhakeme yürütmüyoruz, tepki veriyoruz. Akışın bir parçası haline geliyoruz. Bu anafor içinde insanların gerçek şahsiyet sahibi olmaları çok zordur. Fikrimiz yok ki. Bir takım fikirlerin adamı haline geliyoruz.” **
”Gazete okumuyor, televizyon izlemiyorum (Barcelona maçları hariç!).Televizyonda birkaç yıl program yaptım, gazetede de 15 yıldan fazla yazdım. Öyle bir noktaya geldim ki kendimi bir anaforun içinde hissetmeye başladım. Köklü bir kopuş olmazsa kendime gelemeyeceğimi hissettim. Koptuğum andan itibaren ayda ortalama 5-6 ciddi roman okuyorum. Her zaman gündemimde 3-4 ciddi sosyal bilim kitabı oluyor. Kendimi o aşırı akan ve muhakeme yürütmekten ziyade tepki vermeye müsait ortamdan sıyırmaya çalıştım. Modern insan akıntıya kapılmış insandır. Muhakeme yürütmüyoruz, tepki veriyoruz. Akışın bir parçası haline geliyoruz. Bu anafor içinde insanların gerçek şahsiyet sahibi olmaları çok zordur. Fikrimiz yok ki. Bir takım fikirlerin adamı haline geliyoruz.” **
Sadece kendi düşüncelerimizi, kendi cümlelerimizi kaybeder hale gelişimiz, her gündem meselesi konuştuğumuzda tartışmaların alevlenmesi, bir şeyleri kaçırıyormuşçasına gözümüzü ekrandan, gazete sayfalarından bir türlü ayıramayışımız beni rahatsız ediyor. Daha da önemlisi aslolan gündemi ikinci plana atıyor, ihmal ediyor oluşumuzdan kaygı duyuyorum. Asıl gündem ihmal edilince gelip geçici gündem insanı nereye ulaştırabilir ki? Gözleri uzağı ve yakını göremeyen bir insanın dünyayı ısrarla gözlüksüz algılamaya çalışmasından farkı var mıdır bu durumun?
* Göğü Delen Adam / Erich Scheurmann Syf 85
** 16 Ekim 2011 Yeni Şafak Mustafa Özel röportajı İslami Siteler İslami Problemler Çıkaracak
yayın : 16 Eylül 12:51
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder