4 Eylül 2013 Çarşamba

MISIR'DAN BİZE KALANLAR

Mısır’dan bize kalanlar

 Sare Şanlı
Suriye, Irak, Filistin, Myanmar, Doğu Türkistan ve diğer mazlum coğrafyalarda yaşanan ve halen yaşanmakta olan acılardan, zulümlerden ve haksızlıklardan sonra Mısır’da, hemen yanı başımızda ve yine gözlerimizin önünde gerçekleşen katliamla sarsıldık. Bir yönetimin sivil halkını nasıl acımasızca katlettiğini 21. yüzyılın tüm olanakları ile an be an izliyor, bir insanlık ayıbına şahit oluyoruz.
Ekranlardaki görüntüler bize hiç de yabancı değil. Yıllardır Müslüman coğrafyalarda akan kan ve gözyaşlarını bir film seyreder gibi izleyemeye alışır hale geldik. Din kardeşlerimize uygulanan zulümlerden her şekilde, sürekli haberdar olmamıza rağmen kendi dünyevi telaşlarımıza kapılıp ümmet bilincinden uzaklaştık.
Ancak Mısır’da gerçekleşmekte olan kıyım Türkiye Müslümanlarının silkelenip, kendine gelmesini sağlayan artık sessiz kalınamayacak kadar büyük bir ders oldu. Bizi rahatsız etti, alabildiğine dünyevileşmiş rutin hayatımızı bozdu, uykularımızı kaçırdı, gündemimizi alt üst edip planlarımızı bozdu.
Mısır’da yaşananlar bize çok şey gösterdi ve göstermeye devam edecek.
Modern sistemler ve yaşam şartlarımız insanı alabildiğine bencilleştirip bireyselleştirirken, Mısır’da gerçekleşen hadiseler bize ümmetin bir parçası olduğumuzu hatırlattı. [1]
Dünyevi telaşlarımızı ve kendimizce çok büyük sandığımız dertlerimizi unutturdu. Kalplerimizin o kadar da taşlaşmadığını, duyarsızlığımızın o kadar da ileri boyutlara varamayacağını fark ettirdi.
Bir yerde hunharca katledilen masum insanlar varsa hiçbir siyasetin kabul edilemeyeceğini öğretti.
İnsanların kendilerini “tevhid bilincinden” uzaklaştıran batıl ideolojilere, inançlara, saplantılara, heveslere, arzulara kapıldıklarında kardeşlerine dahi her türlü kötülüğü yapabileceklerini gösterdi.
Uzun süren ve kararlı bir pasif direniş sergilememiz gerektiğine inandırdı.
Filistin ve Suriye’de olduğu gibi Mısır’da da İslamın 6. şartının direniş olduğunu gösterdi. [2]
Allah yolunda öldürülmeyi, zulüm altında ve onursuzca yaşamaya tercih eden Müminlerin cesaretini ve kuvvetini gösterdi.
Yanı başında akrabasının/arkadaşının öldürüldüğü bir şartta, çoluk çocuk ısrarla meydanlara dökülerek şehadete selam duran Mısır’lı kardeşlerimizin teslimiyet ruhunu nasıl yaşattıklarını anlattı.
Kardeşliğimizi pekiştirmek ve zulme sessiz kalmamak için toplanmayı, cem/cemaat olmayı öğretti.
Hasta olmak, küçük çocuklu bir anne olmak, meydanlara uzak yerlerde ikamet etmek bize engel olmadı; “Mısır’lı kardeşlerimizin tek bir gülümsemesine değer” deyip yollara düşürdü. Slogan atmanın ötesinde, sabır ve namazla Allah’ın yardımını dilemek[3] için meydanları, camileri doldurmanın hazzını yaşattı.
Meydanlarda hep birlikte semaya kalkan ellerin, dua eden yüreklerin bir parçası olmanın ve din kardeşliğinin bambaşka bir şey olduğunu hissettirdi.
Peygamberin(s.a.v) 70 Müslümanın katlinin arkasından uyguladığı, ancak günümüzde unutulan bir sünnet olan Kunut sünnetini [4]hatırlatarak “kunut dualı namazlarla” ferahlamamızı ve ihya olmamızı sağladı.
“Neyi değiştirebiliriz ki?” diye sormak yerine, değişime önce kendi nefsimizden başlamak gerektiğini ve zaten kulluğumuzun da bunu gerektirdiğini öğretti.
Duamız, Mısır ve Suriye halklarına uygulanan zulüm vesilesiyle öğrendiklerimizi/hatırladıklarımızı, artan hassasiyetimizi ve alevlenen direniş ruhumuzuAllah nurunu tamamlayıncaya dek sürdürmek…
“Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıkları bağışla! Adımlarımızı sağlamlaştır ve hakikati inkâr edenlere karşı bize yardım et!”(Ali İmran 147)
[1] “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücut gibidirler. Vücudun herhangi bir azası rahatsız olursa, diğer azaları da bu yüzden ateşlenir ve uykusuz kalır.” (Buhari)
[2]Ramazan Kayan/ Vahiyle Direnmek syf  16
[3] “Allah’tan sabırla ve namazla yardım isteyin. Muhakkak Allah sabredip direnenleri sever.” (Bakara 2/135, 45)
[4] Kunut sünneti: Peygamberimizin(s.a.v) yetmiş Kur’an hocasının şehid edildiği Bi’r-i Maûne katliamından sonra, bu katliamı yapan Benî Süleym, Rial, Zekvan ve Useyye kabileleri aleyhine bir ay boyunca sabah namazında beddua okumuş, arkasında bulunan sahabeler de “âmîn” diyerek “kunut”a iştirak etmişlerdi.
yayın : 26 Ağustos 10:15

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder