Çalışmayan annenin çocuğu yuvaya gider mi?
Sare Şanlı
Çocuk daha dünyaya gelmeden başlar annenin muhatap olacağı sorular ve çocuk büyüse bile ardı arkası kesilmez. Anne çalışmak ya da çalışmamak konusunda ne karar verirse versin, her iki şekilde de yargılayıcı, eleştirel ve akıl veren cümlelerle, sorularla ve hatta tavırlarla durmaksızın bunaltılır. Çalışacaksa, küçücük çocuğunu anne sevgisinden mahrum etmekle, aile kurumunu zedelemekle ve maddeci olmakla suçlanır. Şayet çalışmayacaksa, mesleğini heba etmekle hata yaptığı, evde boş boş oturmaktan sıkılacağı söylenir ve belli aralıklarla “ne zaman işe döneceksin?” sorusuyla taciz edilir.
Oğlum bu yıl üç yaşını doldurdu ve çoğu yaşıtı gibi o da yuvaya başladı. “Çalışmadığın halde, neden çocuğu yuvaya veriyorsun?”sorusuna defalarca muhatap oldum bu süreçte ve görünüşe bakılırsa muhatap olmaya da devam edeceğim. (Şayet sabahın yedisinde evden çıkıp, akşamın yedisinde eve varmıyorsanız ve dolayısıyla para kazanmıyorsanız, meşguliyetiniz ne olursa olsun, çalışmıyor kategorisindesinizdir, ancak bu başka bir yazıya konu olsun.)
Toplumumuzda çalışmayan anne “çocuğun her türlü sorumluluğunu bir başına üstlenmek zorunda olan kişi” olarak algılandığından, soruyu çok garipsememek gerek aslında. Çalışmayan annenin nasılsa bir işi, bir uğraşı olmadığı varsayıldığından, sabahtan akşama kadar boş oturmaktadır, çocuk büyütmesi dahi işten sayılmazken, bir de onu yuvaya gönderecekse kendisi ne işe yarayacaktır? Üstelik küçücük çocuğu yollarda sürüklemenin, ellere emanet etmenin, anneden ayırmanın manası nedir?
*
Bazı anneler şanslıdır. Alt katlarında oturan anneleri, iki sokak ötede oturan kız kardeşleri/teyzeleri/kuzenleri vardır. Yani gündüz dışarı çıkmak istediklerinde çocuklarına bakan, başları sıkıştığında bir sıcak çorba pişiren, işi düştüğünde ikiletmeden yerine getiren insanı/insanları vardır. Saat beş dedi mi evde olan anlayışlı eşleri çocuklarıyla ilgilenirken, kendileri evde uğraşmak istedikleri her ne varsa uğraşırlar. Komşularıyla sıkı fıkı ilişkileri vardır, birlikte çocuklarını parka götürürler, evlerde buluşurlar, aktivitelere katılırlar. Belirttiğim tüm imkânlara aynı anda sahip olan anneler yoktur elbette ancak tek bir tanesine bile sahip olmak büyük bir ayrıcalıktır, çünkü bazı anneler için ise hayat bu kadar kolay değildir.
Onların yakınlarında oturan güvenilir bir tek akrabaları yoktur. Gündüz acil bir işleri olduğunda çocuklarını bir saat bile emanet edebilecekleri kimseyi bulamazlar. Komşu çocukları içinde çocuğunun yaşıtı olan tek bir çocuk yoktur, kimsenin kapısını çalamaz, kimseyi davet edemezler. Eşleri yoğun bir tempoda çalışır, eş eve geldiğinde çocuk uymuş, annenin pili çoktan bitmiştir. Bu yüzden anne evin rutin işlerini, kimi zaman da dışarının işlerini hep çocuğuyla birlikte halletmek zorundadır. Bir sayfa kitap okumaya, sevdiği bir aktiviteyi gerçekleştirmeye, rahat rahat duşa girmeye bile fırsat bulamayacak kadar çaresizdir. Üstelik çocuğunu ekran başına terk edemeyecek kadar da duyarlıdır. Elbette yazdığım tüm tanımlamaları bünyesinde barındıran anne sayısı azdır, ama tek bir tanıma dahi uyuyor olmak, annenin ve dolayısıyla çocuğun mutsuz olması için yetmez mi?
*
Fatma Barbarosoğlu’nun kalemine sağlık, günümüz şartlarında annenin tek başına çocuk büyütmesinin zorluklarını çok güzel anlatmış:
“Eski kadınlar, beş çocuğu nohut oda bakla sofalarda büyütürken günümüz kadını 120 metre kare evde iki çocuk büyütemiyor diyenler; mahallenin genişliği ile 120 metre karenin genişliğini, mahalle dayanışması/mahalle sosyalleşmesi ile ekran dayanışması/ekran sosyalleşmesini de mukayese etmek durumunda olduklarını unutmasınlar lütfen. Çocuk daha önce bütün bir cemiyetin sorumluğu altında iken, şimdi her türlü başarısından/başarısızlığından annenin sorumlu olduğu bir projeye dönüştürülmüştür.”
*
Yazdıklarım, “Çocukları yuvaya göndermekten başka çare yoktur.” anlamına gelmesin. Zira gönlümden geçen çocuklarımızın mümkün olduğunca uzun süre anneleri, babaları ve diğer akrabalarıyla vakit geçirmesi, onlar tarafından terbiye edilip, eğitim görmesi. Ancak günümüz şartlarında annelerin ve çocukların gitgide yalnızlaştığını, dayanışma ortamının kaybolduğunu, akrabalık ve komşuluk ilişkilerinin zayıfladığını görmezden gelemeyiz. Başka bir seçeneği olmadığı için, çocuğuna yetemediği için yahut kendi ruhsal dengesini korumak ve hayırlı işlerle meşgul olmak istediği için çocuğunu yuvaya veren anneleri anlamaya çalışabilir, kararlarına saygı göstermeyi deneyebiliriz. Annenin de bireysel hedef ve beklentilerinin olabileceği gerçeğini hesaba katarak, bir çocuğun bütün sorumluluğunu tek başına annenin üzerine yüklemenin haksızlık olup olmayacağı üzerinde düşünebiliriz.
yayın : 9 Aralık 11:14
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder