Sakın beni ev hanımı sanmayın!
Sare Şanlı
Erkeklerin birbirlerine ne iş yaptıklarını sormaları son derece doğal bir başlangıçtır tanışma için. Neticede hemen hemen her erkek ya iş güç sahibidir veyahut bir iş arayışı içindedir. Dolayısıyla erkeklerin tanışma muhabbetleri de iş eksenli şekillenir.
Kadınlarda durum biraz daha farklıdır. Ne iş yapıyorsun sorusundan önce, çalışıyor musun sorusunu yöneltir kadınlar birbirlerine. Çünkü çoğu kadının “çalışmama” gibi bir seçeneği vardır.
Bir de karşısındaki kadına hiçbir soru sormadan, aslında onun çalışmadığı daha doğrusu ev hanımı olduğu ön kabulüyle, kendi mesleği pat diye söyleyen kadınlar vardır. Üstelik bunu da çok alakasız ve yersiz bir şekilde belirtirler. Maksatları tanışmak, karşı tarafı tanımak ve bir sohbet başlatmaktan ziyade, kendi mesleklerini ve meşguliyetlerini vurgulayarak bir veya birkaç adım öne geçmektir.
Örneğin, parkta çocuğunuz oynarken siz de bankta oturuyorsunuz ve yanınıza sizin gibi çocuğuna göz kulak olmaya çalışan bir anne oturuyor. Siz çocuklarla ilgili bir cümle söylüyorsunuz yahut bir soru soruyorsunuz. Diğer anne, karşılık olarak verdiği cümleyle kendi iş kadınlığını belirten cümleyi nasıl arka arkaya kullanıyor şaşırıyorsunuz. Sanki çalışmasıyla size bir fayda sağlıyormuşçasına yoğunluğundan dert yanması da cabası! Çalışan annelerin kısacık diyaloglar içinde “çalışıyor olmanın” altını çizerek cümle kurmaları bana bazı soruları sorduruyor:
Acaba bu tür kadınlar neden ille de çalışıyor durumda olduklarını diğer kadınlara belirtmek ihtiyacı hissediyor? Niçin bunu muhatap olduğu diğer kadınların da çalışıyor olabileceği ihtimalini göz ardı ederek yapıyor?
Cevap çok açık: “Siz çocuklu bir kadın olarak, muhtemelen ev hanımısınız ama, sakın beni ev hanımı sanmayın!” demek istiyorlar. Çünkü günümüzde kadınlar ev hanımı olmaktan utanıyor ve kaçıyor. Çalışıyor olmak onları, ev hanımı olmanın değersizliğinden kurtarıyor, sıradan kadınlardan ayırıyor.
Kadınlar ev hanımlığından nasıl utanmasınlar ki? Bu çağda ev hanımlığı kadar küçümsenen, değersizleştirilen bir başka meslek daha var mı?
“Her hangi bir yerde ev kadını diye tanıtılmak, asalak, işe yaramaz, beceriksiz biri, kayda değer, tanımaya değer olmayan biri gibi tanıtılmakla eş değer olmuş çıkmıştır. Bir lokantada garsonluk veya kreşte çocuk bakıcılığı yapan kadın “çalışıyor” diye övülürken; belki kalabalık bir evin yemek pişirme, temizlik, çamaşır gibi işler içinde olmak üzere uzmanlık gerektiren birçok işini üstlenmiş, ayrıca birkaç çocuğun belki hasta ve yaşlıların bakımıyla ilgilenen kadın, işsiz güçsüz sayılarak küçümsenmektedir.”*
Anlamadığım nokta şudur ki; çalışan kadın da yarı zamanlı ev hanımıdır. Tam zamanlı ev hanımından çok daha fazla yorulmakta ve ezilmektedir. Küçümsediği ve kendini farklılaştırmak istediği ev hanımının yaptığı işlerin tamamını(şayet tam gün çalışan bir yardımcısı yoksa) yine kendisi yapmaktadır. Bu durumda, çalışıyor olmasıyla kendini ev hanımından üstün kabul etmesi çarpık materyalist zihniyetin sonucudur. Zira evinde oturup çocuğunu büyüten, yaşlısına veya hastasına bakan, ailesinin huzuru için kaliteli bir ortam oluşturmaya çalışan bir kadının boş bir kadın olduğu algısı istemli ve sistemli olarak oluşturulmaktadır zihinlerde.
Gününü sadece yemek, temizlik ve çocuk bakımı ile geçirip, kalan vaktinde hiçbir faydalı uğraş edinmeyen kadınlar vardır elbette, hatta ne yazık ki çoğunluktadırlar da. Lakin çalışması dışında farklı bir meziyeti olmayan kadınlar da vardır, nitekim bunlar da çoğunluktadırlar. Bu durumda çalışan kadının ev kadınına tek üstünlüğü para kazanması mıdır(kaldı ki o da gerçek bir üstünlük müdür)?
Hem çalışma hayatını hem de ev hayatını tecrübe etmiş bir bayan olarak, kişi kendini geliştirmeyecekse çalışmasının bir şeyi değiştirmediğini, kendini geliştirecekse de ev ve iş yeri arasında pek bir fark olmadığını defalarca gözlemledim. Okumak, öğrenmek, benliğini donatmak, kültürel birikimini artırmak isteyen kadın için çalışıyor ve çalışmıyor olmak arasında çok bir fark olmamalı. Hatta çalışan kadın iş yerine bağımlı kalmak zorunda olduğu için seminerlere/panellere, derslere/kurslara velhasıl kendini geliştirebileceği vasıtalara ulaşma konusunda daha fazla sıkıntı çeker. Bu durumda çalışmayan kadın vaktini iyi değerlendirdiği takdirde çalışan kadına kıyasla daha avantajlı duruma da geçebilir. Ancak bu durumu çalıştığı için ev hanımını küçümseyen, çalışmadığı için kendini değersiz hisseden kadınlara kısa sürede anlatmak zor. (Nitekim değer dediğimiz ölçütün karşılığı emek olarak değil de, yalnızca banknot olarak anlaşılıyor, bu da toplumca yaşadığımız olumsuz gidişatın göstergesidir.)
Ev hanımlığının değersizleştirilme süreci ne denli uzun olduysa, yeniden değer kazanma süreci de(şayet öyle bir süreç içindeysek)mevcut zihniyet içinde hayli uzun olacağa benziyor. Bana düşen konuyu gündemde tutmak…
* Modernizmin Evsizliği ve Ailenin Gerekliliği/ Cihan Aktaş
yayın : 2 Aralık 10:32
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder