Suriye'den bir mektup
SURİYEDEN BİR MEKTUP
Usame, Türkiye’ye üniversite eğitimi almak için geldi. Burada eğitimini tamamlayınca yüksek lisans için başka bir ülkeye Finlandiya’ya gitti. O eğitimine devam ederken, vatanı Suriye ise kan ve gözyaşlarının hakim olduğu acı dolu günler yaşamaya başladı. Kendi savaştan çok uzakta yaşarken, ailesi ateşin ortasındaydı. Annesini, babasını çok sevdiği insanları çoğu zaman arayamadı, onlardan haber alamadı. Bedeni orada olamasa da; aklı, kalbi, ruhu hep ailesinin, vatanının ve zulme uğramış halkının yanındaydı.
Sonunda üzücü bir haber aldı. Annesi polis tarafından yaralanmıştı. Şimdi onu tutacak hiçbir şey yoktu, artık gitmek zorundaydı. Her gün vatanının topraklarında can veren yüzlercesi bir yana, gidip dönemeyenler de vardı. Çok şükür Usame ülkesine gidip sağ salim dönebilenlerdendi. Ailesini alıp Kilis’e yerleştirdikten sonra içi bir nebze daha rahat eğitimine devam etmek için Finlandiya’ya döndü. Kendi ülkesine girmek için yaşadığı sıkıntıları, savaşı, gördüğü acımasızlığı kaleme aldı. Gelin bundan sonrasını, Suriye’de, savaşın ortasında sıcağı sıcağına yaşamış birinden Usame’den okuyalım:
SURİYE’YE YOLCULUĞUM
Annemin polis tarafından yaralandığı haberini alınca, mevcut duruma ve gitme uyarılarına aldırmadan Suriye’ye gitme kararı verdim.
Daha sınırdayken sıkıntılar başladı. Pasaportumu kontrol eden polis bana tıpkı bir suçluymuşum gibi bakıyordu. Suriye’ye geliş sebebim ve Esad yanlısı olup olmadığım gibi sorular sordu.
Psikolojik bir işkenceden geçmiş bir halde evime geldim. Eski bir arkadaşımla karşılaştım. O kadar zayıflamış, yüzü gözü o kadar solmuştu ki tanımakta zorlandım. Protestoları kameraya çektiği için 20 gün hapiste işkence görmüştü. Yediği dayaklar sonucu elleri kırılmış ve bir hayli güçten düşmüştü.
Geldiğimin ertesi günü Cuma namazı kılmak için camiye gittim. Cuma Arap baharı protestolarının en kalabalık olduğu gündü. Namaz sonrası yürüyüş başladı. Her zaman olduğu gibi ordu güçleri caminin önünde, her tür kalabalığın toplanmasını engellemek ve rastgele ateş açmak için hazırda bekliyordu. Yanımdaki arkadaşımı fena halde copladılar ve ardından tutukladılar. Ben kaçabildim. Kaçarken gördüğüm küçük bir çocuğu kurtarmaya çalıştım ama polis aracı benden daha hızlıydı. Çocuğa gözümün önünde hızla çarpışını izlemek korkunçtu.
Zihnim açılan ateşlerin yarattığı kanlı sahnelerle doluydu. Neyse ki sağ salim eve varmıştım. Protestoların yapıldığı gece polis evlere baskın yapıp protestocuları götürüyordu. Her an kapı çalınacak korkusuyla uyuyamıyordum. Kimsenin gelmemesine şaşırmıştım.
Kendi şehrimde geçirdiğim birkaç günden sonra un almak için başka şehirlere gitmem gerekliydi. Şehrimde uygulanan ekonomik boykot sonucu unumuz yoktu. Hama ve humus’tan geçen otobüse bindim. Siyah dumanlar orada da vardı. İnsanlar kaçmaya çalışıyorlardı ama bu kolay değildi. Ordu her yerdeydi. Şam’a vardığımda hayalet bir şehirden geçtiğimi düşündüm. Her kontrol noktasında en az on asker özel araçları ve toplu taşıma araçlarını kontrol ediyordu. Şüphelileri tutuklayıp, halkı bağırıp çağırarak ve hakaret ederek korkutuyorlardı. Çok şükür yine tutuklanmamıştım.
Akşam kaldığım dairenin penceresinden dışarı bakıyordum. Aniden yürüyüş için toplanan insan kalabalığını fark ettim. Polis kontrol noktası sadece 50 metre ilerdeydi. Bin kişiden fazla insan toplanmıştı. Özgürlük sloganları yazılmış pankartlar ellerinde kalabalık ana caddeye doğru yürüdü. Yüzümü gizleyip kalabalığa katıldım. Derhal ordu güçleri tarafından çevrelendik. Önce bağırış sesleri yükseldi sonra saldırdılar. Göğsünden vurulanlar, yaralananlar, bir anda kanlar içinde insanlarla doldu etrafım. Bir kadın ayağından vurulmuş yerde yatıyordu, bir başkası bıçaklanmıştı. Ve ben yine yaşıyordum.
Eve geldim. Evlerde de durum trajikti. Temel gıdalardan yoksunduk. Elektriğimiz durmadan kesiliyordu. Bazen günde 15 saatten fazla elektriksiz kalıyorduk. Benzin istasyonları da çalışmıyordu. Bu yüzden araçlar da trafiğe çıkamıyordu.
En çok da çocukların şikayetlerine üzülüyordum. Okullarına gidemiyorlardı. Çünkü okullar da birçok bina gibi, yüzlerce protestocunun doldurulduğu ve işkence edildiği hapishanelere çevrilmişti.
Usame Alaloulou
* Mektubu İngilizce aslından çevirdim.