6 Aralık 2012 Perşembe

MANEVİ DEĞERLER NASIL TÜKENİR


MANEVİ DEĞERLER NASIL TÜKENİR?
Kadınlara hitap eden programların içeriğini eskiden el sanatları, yemek, çocuk ve aile, sağlık ve güzellik gibi temalar oluştururdu. Demek bu temalar yeterli gelmiyor ki, günümüz kadın kuşağı programlarında tüm bunların yanı sıra bir de mahkemeler kuruluyor.



Son derece iyi niyetli, yardımsever ve eğitimli sunucu, sıradan kadınların hayli tuhaf dertlerine çare aramaya ve onları engin tecrübesiyle yönlendirmeye gayret ediyor. Boşananlar, eşinden dayak yiyenler, çocuğu kaçırılanlar, kızı kaçanlar, kaynana zulmü çekenler, yakını cinayete kurban gidenler… Nice tatsız hadise milyonların gözü önünde, psikolog ve avukatların iştirakiyle enine boyuna inceleniyor, sorunlara çözüm aranıyor, çözümlemeler yapılıyor. Mağdurlar en özel sırlarını, tüm ailevi meselelerini tanımadıkları ve asla tanıyamayacakları insanlarla gönül rahatlığıyla paylaşıyor. Öfkelerini, hüzünlerini ve gözyaşlarını gizlemeden sınırsızca gösteriyor, bağırıp çağırıyor, içlerindeki her şeyi boşaltıyorlar.

Zaman zaman toplumun ahlaki yapısının ne denli bozulduğunu ispatlar türde dudak uçuklatan seyirlikler de çıkıveriyor ortaya. Kayınpederi tarafından tecavüze uğrayan, kaynıyla kaçan, eniştesiyle iş pişiren… En akla gelmedik ilişki biçimleri, aldatmalar, dolandırıp kaçmalar, tecavüzler… “Bunlar Türkiye’de, nüfusunun neredeyse tamamı Müslüman olan bir ülkede mi yaşanıyor?” dedirten bir dolu ahlaksızlık rahatça ifşa ediliyor.

Maalesef, bol gözyaşı soslu, buram buram ajitasyon kokan sözde kadın kuşağı programları izleniyor. Üstelik yalnızca kadınlar tarafından değil, her yaş grubundan erkekler de bu programların müdavimi olabiliyor.

Bireyin boş bıraktığı vakti, beyaz camın gariplikleri işte bu şekilde dolduruyor. İnsan izleye izleye, göre göre alışıyor tüm bu acı ve sıra dışı hadiselere. Bir süre sonra garipsemek yerine kanıksamaya başlıyor. Başkalarının en özel sorunlarını izlemekten keyif alan, kusurları, hataları, olmazları bilmekten rahatsızlık duymak yerine film izlercesine seyre dalan insanlar üretiliyor bilinçli bir şekilde.

Bu denli yoğun dram ve skandal izlemek izleyicinin duygu dünyasını ve ruh sağlığını elbette olumsuz etkiliyor. Lüzumsuz bir merak duygusuyla başı dönen insan sürekli kötü, olumsuz ve ahlak dışı olaylara tanık olduğunda iyiliğin varlığı zihinlerden yavaş yavaş silinme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. İyi örnek yok, sır yok, özel yok!

Eskiden aile kutsaldı, sırlar da öyle. Kol kırılır yen içinde kalırdı hani. Sıkıntıların gizlenmesi bir erdemdi. Ne olursa olsun aile sırları dışarı verilmezdi. Ayıplar gizlenirdi, hatalar örtülürdü. Ahlaksızlığa tepki gösterilirdi. Artık her şey umuma açık, halkın gözleri önünde yaşanıyor ve paylaşılıyor.

Tüketmeye alışkın toplumuzda manevi değerler de tereddütsüz tüketiliyor. İnsanı insan yapan değerler silinip gidiyor. İnsanların acıları, utançları, hüzünleri, öfkeleri reytinge yani paraya dönüştürülüyor, insani duygular birer sermaye olarak görülüyor. Hep çocukların ekran başına terk edilmemesini söyleyip duran psikologlar, her yaştan insanımızın gönüllü bir şekilde televizyona esir oluşuna da sessiz kalmamalı.

sareyildiz@gmail.com
Sare Şanlı


Sare ŞANLI
k

2012-12-05 21:13:12

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder