3 Nisan 2014 Perşembe

BİR ÇİFT AYAKKABI İÇİN

Bir çift ayakkabı için

 Sare Şanlı

Bilmem size de olur mu? Geçenlerde, aylardır film izleyememenin acısıyla arka arkaya iki film izledim. Biri romantik komedi türünden Leap Year (Aşka Yolculuk) diğeri ise izlemekte çok geç kaldığım için hayıflandığım, son derece duygusal bir İran filmi, Bacheha Ye Aseman (Cennetin Çocukları). İki film konu itibariyle ve tür itibariyle birbirinden farklı olsa da, arka arkaya izlememin bir hikmeti olduğunu fark etmem uzun sürmedi.
İlk filmde zengin Amerikalı kadının bir çift kırmızı ayakkabıya 600 dolar vermiş olması filmdeki küçücük bir ayrıntıydı. İkinci filmde yani Cennetin Çocuklarında ise filmin konusu bir çift ayakkabı üzerine kuruluydu. İzleyenler İran’da yoksul bir ailenin çocukları olarak dünyaya gelen ve yokluğu çok küçük yaşlarda tanıyıp alışan iki kardeşin, Ali ve Zehra’nın hüzün dolu bakışlarını, gözyaşlarını, olgunluklarını, bir çift ayakkabı üzerinden kurdukları kardeşlik dayanışmasını hatırlayacaklardır. İzlemeyenler için iki cümleyle özetlemeye çalışayım: Zehra’nın yırtılmış ayakkabılarını tamirciden alan fakat eve dönerken kaybeden Ali önce babasından işiteceği azar korkusuyla sonra ise babasının yeni bir çift ayakkabı alamayacak kadar yoksul oluşunu idrak etmesiyle (yokluk çocukları erken olgunlaştırıyor demek) kız kardeşi ile bir anlaşma yapar. İki kardeş durumu ebeveynlerine söylemez, okula giderken Ali’nin spor ayakkabılarını dönüşümlü olarak giyer ve durumu idare etmeye çalışırlar, ancak çeşitli engeller ve yoksulluk iki küçük çocuğun peşini bırakmaz.
Her iki filmde de bir çift ayakkabı var. Birinde lüks bir markanın gıcır gıcır ayakkabıları, diğerinde iki küçük çocuğun ayaklarında eskimiş, yırtılmış ayakkabılar.
İlk filmdeki ayakkabılara pek yabancı değiliz. Evet, belki bir çift ayakkabıya 600 dolar verecek kadar şaşırmış değiliz ancak, bizim zaafımız da her pantolonun/eteğin altına, her çantanın rengine uygun birer ayakkabı almak değil mi? Yada bir kere giyip yıllarca dolabın arkalarında saklamak? Yazlıklarımız, kışlıklarımız, spor, klasik ve kim bilir kaç renk ve modeldeki onlarca ayakkabımızı dolaplarımıza sığdırabiliyor muyuz?
Fakat ikinci filmdeki ayakkabıları tanımıyoruz. Müreffeh mahallelerde oturunca, dost akraba ihtiyaç sahibi olmayınca, gözümüz ayakkabısı yırtılmış, eskimiş insanları görmez olunca “ayakkabısızlık” diye bir derdin olmadığını sanıyoruz, tıpkı yoksulluğu görmeyince “yoksulluğun” olmadığını sanışımız gibi… Televizyonda gördüğümüz fakir hayatlar da pek gerçekçi gelmiyor, yada kendimizden daha varlıklı insanlara, hayır kurumlarına veya asıl sorumlu devlettir anlayışıyla devletimize bırakıyoruz hayır işlerini.
Yoksulun kazancımızdaki, dualarımızdaki, gözyaşlarımızdaki payını anlattığım kaçıncı yazım bilmiyorum. Ancak yoksulluk bir kez yazılıp/okunup unutulacak, görmezden gelinecek bir konu değil. Sıcak kalorifer peteğinin yanında karnımız tokken yazmak/okumak öyle kolay ki, ama hiç olmazsa bunu yapmalı. Yazdıklarımızdan, okuduklarımızdan ötürü içimizde bir rahatsızlık hissetmeli.
Bugünlerde etrafımızda ayakkabısızlıktan ötürü okuluna gidemeyen, paltosu olmadığı için üşüyen, kitabı olmadığı için okuyamayan, ekmeği olmadığı için aç kalan birileri varsa bize düşen bir sorumluluk olduğunu hatırlamalı.  Ve bir dolar milyarderi olan Kravinsky’nin dediği gibi “İnsan iyi bir şey yapmak istediğinde bunu hemen yapmalı. Çünkü bencillik duygusu hemen geri gelebilir.” 
yayın : 31 Mart 12:01

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder