15 Nisan 2014 Salı

BİR DOST OLARAK KUR'AN

Bir dost olarak Kur’an

 Sare Şanlı

“İman edenlerin Kuran’ı okuyup anlayarak kalplerini itminana, gönüllerini inşiraha kavuşturmalarının zamanı hala gelmedi mi?” Hadid 16
Yüce Allah bir gün “iman ettim” diyen kullarının Kur’an’ı anlamaktan, üzerinde düşünmekten ve yaşamaktan uzaklaşacağını ve bu şekilde kalplerinin katılaşacağını, hayatlarından huzurun ve mananın kaybolacağını biliyordu. Ki ümmetin Kur’an’ı terk edilmiş bırakacağını da bizzat o terk edilen, hakkıyla okunmayan, anlamak için gereken gayret gösterilmeyen Kur’an’ın ayetlerinde haber veriyordu.
Ülkemiz Müslümanları için Kur’an’ı terk etme süreci cumhuriyet dönemindeki baskılara, yasaklara dayanıyor. 1960’lı yıllara kadar Müslümanlar isteseler bile Kur’an’ı okuma, anlama ve gereğince yaşama imkânı bulamadı. Tercümeler yaygınlaşınca, çağdaş âlimlerin çabalarıyla bir uyanış ve “Kur’an’ı Anlama Seferberliği” *başladığında, inananlar büyük bir iştahla kaybettikleri, terk etmek zorunda bırakıldıkları Kur’an’a tekrar sarıldı. Ancak daha sonra Müslümanları Kur’an’dan uzaklaştıran tehlike bizzat inananların içinden geldi. O’nu âlimlerin dışında sıradan insanların anlayamayacağı, bu yüzden lafzı ile okumasının, belli sureleri ezberlemesinin ve belirli gün ve gecelerde okunmasının yeterli olduğu şeklinde çarpık ve zararları yıllardır temizlemekle bitmeyen bir inanç oluştu.
Sanırım artık, Ku’an’ın yalnız lafzıyla okunmasının yeterli olmayacağını, onun ölülerin arkasından okunan, şifa niyetiyle başvurulan, bir dileğin yerine gelmesi için belirli sayıda ve zamanda okunan ve okutulan bir kitap olmadığını, bilakis maksadına uygun yani anlaşılmak ve hayata uygulanmak için meşgul olunan bir hayat rehberi olduğunu söylemeyen, yazmayan hoca, âlim ve yazar kalmadı. Bugün biraz düşünen, araştıran, ilmi ortamlarda bulunan, belli televizyon kanallarına, websitelerine, basılı yayınlara göz atan bir insan Kur’an’ın anlamıyla ilgilenmesi gerektiğini az çok biliyor.
Bu defa Müslümanları bir başka tehlike bekliyor: Doğru yolu bildiği halde o yoldan gitmemek, o yolu önemsememek, öncelememek, ötelere itmek. Bir kez okuyup bitirince, “ben artık biliyorum, anladım” farz edince hayatın merkezinden çıkarmak. (Oysa en çok ihmal ettiğimiz şeyler en iyi bildiğimizi sandıklarımızdır.) Lâfzen okumak yetersiz doğrusundan “ne lâfzen, ne mealen” anlayışına ulaşmak. Haftada bir kez gidilen sohbetleri, sosyal medyadaki birer ikişer ayetlik paylaşımları yeterli saymak. İş yerindeki bir rapor için, terfi sınavı için, dersler ve kariyer için sarf edilen çabanın, harcanan zamanın, yaşanan stresin yüzde birini dahi Kur’an çalışmaları için göstermemek. Halkın zaten anlamadığı, anlayamayacağı(?) Kur’an’ı sosyalizmin, liberalizmin ve hatta diğer dinlerin öğretileriyle entelektüel bir çaba içinde açıklamaya çalışmak. Ana kaynak Kur’an’ın kendisinden uzaklaşıp beşer sözüne itimat etmek ve beşer yorumlarına körü körüne bağlanmak.
Rabbinizden size indirilene(Kur’an’a) uyun. O’nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! (7/3) ayetini her Müslüman kendi üzerine alınarak okumalı, hem de her defasında. Benim dostum Kur’an mı, yoksa farkında olmadan başka dostların peşine takılıp gidiyor muyum?
Önceliğimiz okul, iş, evlilik, çocuklar, kariyer, bilim ise, Kur’an’ın tüm bu uğraşlarımız yanında konumu ikinci planda yer almaksa bizler başka dostlar edinmiş olmuyor muyuz? Dost ilgi, sevgi ve emek ister, peki biz dostumuza bunları verebiliyor muyuz? Bu sıralar Kur’an okuyamıyorum, vaktim yok, kafam yerinde değil, işler çok, çocuklar küçük, dersler ağır gibi bahanelerin arkasına sığınmaya hakkımız var mı?
Meraklarımız, ilgi alanlarımız çeşit çeşit. Sanatla, sporla uğraşıyoruz, bilim ve teknoloji ile meşgul oluyoruz, yabancı dil öğreniyoruz. Bir sahada uzmanlaşmak için yıllarımızı verirken, Kur’an’ı yaşamak maksadıyla öğrenmek ve anlamak için bir ömürde ayırdığımız süreyi sorgulamadan ve ona hakkıyla vakit ayırmadan, onunla dost olmadan dünya cennetini ve dolayısıyla ahiret mutluluğunu nasıl kazanacağız?
Önceliğimizin “kul” olmak olduğunu, kulluğu yaşamanın yolunun da Kur’an ile hemhal olmaktan geçtiğini hatırlamak için sahabenin Kur’an’a yaklaşımına bakmak ve bu bakış açısıyla hayatlarımızı yeniden şekillendirmekten başka çaremiz var mı?
*”Kur’an’ı Anlama Seferberliği” ifadesi Pınar yayınlarının Kur’an Kitaplığı serisindeki tüm kitapların önsözünde kullanılmıştır. Ku’an’la olan ilişkimizi sorgulamak ve onunla daha anlamlı bir birliktelik kurabilmek adına bu serideki tüm kitapları tavsiye ediyorum. 
yayın : 14 Nisan 10:17

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder