3 Ocak 2013 Perşembe

ALETLERİN İSTİLASI


Aletlerin istilası


etiketler: sare şanlı alet
Taşınmak insana evinde ne kadar çok alet edevat biriktirdiğini görme şansı veriyor. Zira hepsi yerli yerinde dururken hayatımı bu denli doldurduklarını fark edememiştim. Hayatı ciddi manada kolaylaştıran beyaz eşya diye adlandırılan aletlerden ve küçük ev aletlerinden bir bayan olarak şikayet etmem mantıksız olur. Ama her yerden çıkan kablolar, şarj aletleri, küçük elektronik eşyalar aletler tarafından istilaya uğradığımı düşündürüyor bana.
Alet sayısının azlığında mevcut olan kolektif ruh yerini alabildiğine bireyci bir ruha bıraktı. Eskiden alet sayısının azlığı insanlar arasında yardımlaşma ve paylaşma gibi sosyal erdemleri kuvvetlendirirdi. Sizin evinizde olmayan bir alet uzak mesafedeki bir tanıdığınızda bile olsa gidip ödünç alabilirdiniz. Koskoca köyde bir tek kişide televizyon olması köy halkını bir araya getirirdi mesela. İnsanlar her alete sahip olmanın gerekmediğini düşünebilirdi. Nasılsa komşuda vardı, yada akrabada yada bir başka tanıdıkta. Eşyalar ödünç alınıp verilebilirdi yani. Şimdi komşudan herhangi bir alet ödünç isteme gereği hisseden kaç kişi var merak ediyorum. Evimizde olmayan alet var mıdır? Şu tüketim çağında bahçesi olmayana bile çim biçme makinesini kredi kartına on taksitle satmaya çalışan sistem sayesinde komşudan istenecek alet kalmadı çok şükür!
Mehmet Niyazi, “Hayatın gayesini ihtiyaçların tatmini şeklinde idrak eden insan, maddeye hakim olacağı yerde, maddenin esaretine düştü” diyor. Odanın şeklini televizyonu merkez alarak dizayn edişimiz, bilgisayar için en özel yeri seçmemiz, telefon şarjlarını hep el altında bulundurma telaşımız bende esaret duygusu uyandırmıyor desem yalan olur.  Televizyonsuz, bilgisayarsız yada telefonsuz bir ev var mı? Peki ya bu aletler olmaksızın yapabilen var mı? O halde kendi ürettiği aletlere esir değilse nedir insanoğlu?
Televizyon izlerken ne kadar düşünebiliyoruz ki? Bizim yerimize birileri düşünmüş, bize de onu seyretmek ve kayıtsız kalmak, kabullenmek düşmüştür. Kumanda bizden çok televizyonun elindedir bir bakıma. İnsana ne yapması gerektiğini, nasıl tepki vereceğini, neyi sevip neyi sevmeyeceğini bile öğretir beyaz cam. Şimdi haber izle, bizim verdiğimiz ve inanmanı istediğimiz şekliyle, sonra dizi izle, sonra eğlence programı, sonra bir tartışma programı, aralarda ise ihtiyaç duymanı ve satın almanı istediğimiz ürünlerin reklamını.
“Yarının insanlarına yazık! Araçların temel unsurlardan soyutladığı insanın ne değeri olabilir? Böyle giderse insan kendisinin yerine aletlerin gördüğü, işittiği, düşündüğü pasif bir varlık haline gelecek, aletler insan özellikleri taşırken, insanlar da alet ruhuna sahip olacaklar” demiş büyük düşünür Tevfik El Hakim. İlk önce aklıma bilgisayar ve interneti getirdi bu düşünce. Zira internet üzerinden sağlanan iletişimde sesin ve yüz ifadesinin sıcaklığından uzak, donuk diyaloglar insanın ruhunun alete döndüğünü düşündürüyor. Artık her şeyi bilgisayar ve internet üzerinden gerçekleştirebilmek insanı bu aletle özdeşleştiriyor bir bakıma.  
Modern aletlerin kumandasındaki insan aslında ne kadar da yalnız! Televizyonun, bilgisayarın yada cep telefonunun ekranına dalıp giden insan tüm dış etkenlerden yalıtır kendini, farkında olmadan yalnızlaştırır. Ailenin her bir bireyi ayrı ayrı ekranlara bakmaktan birbirlerinin sesini ve yüzünü unutur, eşler arası muhabbet zedelenir. Sıcak iletişim yerini sanal olana bırakır. Soğuk ekranda verilen ölümler, savaşlar, kan ve gözyaşı gerçekliğini yitirir zamanla, artık yanı başında bir insan öldürülse gerçekliğini kavrayamayacak olan insan tepki de veremeyecektir belki de.
Modern teknolojinin hedefi de zaten bu değil mi? İnsanı insan yapan değerlerden onu soyutlamak, ruhsuzlaştırmak!
Son Güncelleme Dün | 11:27

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder