28 Ocak 2013 Pazartesi

BOŞLUĞU DOLDURMAK


Boşluğu doldurmak




Günümüz insanının geçmiş çağlarda yaşamış insanlardan daha bilgili olması gerektiğini düşünürüz öyle değil mi? İnternet elimizin altında, her odamızda televizyon var, cep telefonumuz küçücük ama sunduğu dünya hayli büyük. Yani bilgiye geçmişle kıyaslanamayacak derecede kolay ve hızlı ulaşıyoruz.
Kitle iletişim araçlarıyla oluşan sözde enformasyon toplumu, belki de önceki yüzyılların tüm toplumlarından daha zayıf bir belleğe ve daha az tarih bilgisine sahiptir. Bunun nedeni bizi işittiklerimizi, gördüklerimizi, okuduklarımızı seçme olanağından yoksun bırakan bir haber bombardımanıyla karşı karşıya kalmamızdır. Günlük hayatımızda o kadar çok haber var ki, adeta arka planda bir gürültü gibiler. (1)
Günlük ve uçup giden bilgi kırıntıları arasında gerçek bilgiye ulaşma noktasında sıkıntı yaşıyoruz. Her şeyden haberdar olan ama hiçbir şeyi özümseyerek öğrenememiş insancıklara dönüşüyoruz. Duyduğumuz, okuduğumuz onca şeyden nasıl fayda sağlayacağımızın bilincinde değiliz, galiba böyle bir niyetimiz de yok.
Her gün kitle iletişim araçlarına özellikle TV ve internete fazla zaman ayıran bireyler farkına varmadan binlerce, milyonlarca mesajın iletinin enformasyonun bombardımanına uğramaktadır. Belli bir kapasiteye sahip hafızanın bu saldırı karşısında göstereceği tek savunma bireyin günlük yaşantısında kendisi için gerekli olan bilgileri silme eğilimidir. Bu etkiye maruz kalan birey bir süre sonra farkına varmadan kendisi için gerçekte hiçbir faydası olmayacak yığınla şey öğrenir. (2)
Eskiden tek bir gazeteye abone olurken, yalnız o gazetenin haber ve yazarlarını okurken, bugün internet sayesinde onlarca gazeteyi ve köşe yazarını okuyabiliyoruz. Hemen hemen hepsi birbirinin aynı haberleri gün içinde defalarca okuyor ve dinliyoruz. Günün sonunda zihnimizde bilginin tortusu kalırken, haftanın sonunda onu da kaybediyoruz.
Faydasız onca bilgiyi öğrenirken, geçmişe dönük düşünme ve muhakeme yeteneğimizi de kaybediyoruz. Yalnız haber siteleri değil bugün Twitter ve Facebook gibi ağların yaptığı da bu değil mi? Hızla akıp giden iletiler… Bu ağlarda paylaşılan iletilerin kaçını gerekli ve faydalı olarak tanımlayabiliriz? Takip edilmesi mümkün olmayan, hızla akıp giden iletileri özümseme, ayıklama ve içselleştirme şansımız var mı?
Hayır! Zaten unutmak üzere izleriz, okuruz, yazarız ve paylaşırız. Hafızalarda da yer yoktur zaten. Bu yüzden iletiler yalnızca bir boşluğu geçici olarak doldurur. Böylelikle zihin, göz ve kulak daima bir şeylerle meşgul olduğunu düşünür. Faydasız bilgi yığınları arasında oyalanmakla kendisi için gerekli ve faydalı olanı bulamaz.
Sonuç olarak sürekli bir şeylerle meşgul olduğumuzu düşündüğümüzden hiçbir şeyi sorgulama ihtiyacı hissetmeyiz. Sorgulamak için modern çağın her türlü etkilerinden sıyrılmış arı, duru temiz bir kalp ve zihinle boşluğa yani zamana ihtiyaç vardır ama o boşluk mütemadiyen doldurulur. Çağdaş sistemlerin istediği de budur zaten. İnsan neden sorusunu sormasın, kim olduğunu ve hayatın anlamını sorgulamasın diye bireyin duygu ve düşüncelerini yönlendirmek için iletişim araçlarını ustalıkla kullanırlar. İnsanları tek tip hale getirip, farklılıkları ortadan kaldırırlar.
Böylece aynı şeylere ihtiyaç duyan, aynı şeyleri düşünen ve aynı alışkanlıklara sahip bireyler haline geliriz. Bedeni ve zihni her daim meşgul, hayatında boşluğa hiç yer bırakılmayan bireyler… Düşünmeyi ve muhakeme etmeyi unuttuğumuzdan, yalnızca “kendimize sunulanı” iştahla tüketmeye alışırız. Sınırsız bilgiye ulaştığımız için kendimizi özgür zannetsek de, ekonomik anlamda tüketim köleleri haline geldiğimiz gibi artık zihinsel tüketim kültürünün de kölesi oluruz.
(1)     Neil Postman, Televizyon: Öldüren Eğlence
(2)     Nurdoğan Rigel, İleti Tasarımında Haber
Son Güncelleme Bugün | 12:18

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder