Boşluğu doldurmak
Günümüz
insanının geçmiş çağlarda yaşamış insanlardan daha bilgili olması
gerektiğini düşünürüz öyle değil mi? İnternet elimizin altında, her
odamızda televizyon var, cep telefonumuz küçücük ama sunduğu dünya hayli
büyük. Yani bilgiye geçmişle kıyaslanamayacak derecede kolay ve hızlı
ulaşıyoruz.
Kitle
iletişim araçlarıyla oluşan sözde enformasyon toplumu, belki de önceki
yüzyılların tüm toplumlarından daha zayıf bir belleğe ve daha az tarih
bilgisine sahiptir. Bunun nedeni bizi işittiklerimizi, gördüklerimizi,
okuduklarımızı seçme olanağından yoksun bırakan bir haber
bombardımanıyla karşı karşıya kalmamızdır. Günlük hayatımızda o kadar
çok haber var ki, adeta arka planda bir gürültü gibiler. (1)
Günlük ve uçup giden bilgi kırıntıları arasında gerçek bilgiye ulaşma noktasında sıkıntı yaşıyoruz. Her şeyden haberdar olan ama hiçbir şeyi özümseyerek öğrenememiş
insancıklara dönüşüyoruz. Duyduğumuz, okuduğumuz onca şeyden nasıl
fayda sağlayacağımızın bilincinde değiliz, galiba böyle bir niyetimiz de
yok.
Her
gün kitle iletişim araçlarına özellikle TV ve internete fazla zaman
ayıran bireyler farkına varmadan binlerce, milyonlarca mesajın iletinin
enformasyonun bombardımanına uğramaktadır. Belli bir kapasiteye sahip
hafızanın bu saldırı karşısında göstereceği tek savunma bireyin günlük
yaşantısında kendisi için gerekli olan bilgileri silme eğilimidir.
Bu etkiye maruz kalan birey bir süre sonra farkına varmadan kendisi için
gerçekte hiçbir faydası olmayacak yığınla şey öğrenir. (2)
Eskiden
tek bir gazeteye abone olurken, yalnız o gazetenin haber ve yazarlarını
okurken, bugün internet sayesinde onlarca gazeteyi ve köşe yazarını
okuyabiliyoruz. Hemen hemen hepsi birbirinin aynı haberleri gün içinde
defalarca okuyor ve dinliyoruz. Günün sonunda zihnimizde bilginin tortusu kalırken, haftanın sonunda onu da kaybediyoruz.
Faydasız
onca bilgiyi öğrenirken, geçmişe dönük düşünme ve muhakeme yeteneğimizi
de kaybediyoruz. Yalnız haber siteleri değil bugün Twitter ve Facebook
gibi ağların yaptığı da bu değil mi? Hızla akıp giden iletiler…
Bu ağlarda paylaşılan iletilerin kaçını gerekli ve faydalı olarak
tanımlayabiliriz? Takip edilmesi mümkün olmayan, hızla akıp giden
iletileri özümseme, ayıklama ve içselleştirme şansımız var mı?
Hayır! Zaten unutmak üzere izleriz, okuruz, yazarız ve paylaşırız.
Hafızalarda da yer yoktur zaten. Bu yüzden iletiler yalnızca bir
boşluğu geçici olarak doldurur. Böylelikle zihin, göz ve kulak daima bir
şeylerle meşgul olduğunu düşünür. Faydasız bilgi yığınları arasında
oyalanmakla kendisi için gerekli ve faydalı olanı bulamaz.
Sonuç
olarak sürekli bir şeylerle meşgul olduğumuzu düşündüğümüzden hiçbir
şeyi sorgulama ihtiyacı hissetmeyiz. Sorgulamak için modern çağın her
türlü etkilerinden sıyrılmış arı, duru temiz bir kalp ve zihinle boşluğa
yani zamana ihtiyaç vardır ama o boşluk mütemadiyen doldurulur.
Çağdaş sistemlerin istediği de budur zaten. İnsan neden sorusunu
sormasın, kim olduğunu ve hayatın anlamını sorgulamasın diye bireyin
duygu ve düşüncelerini yönlendirmek için iletişim araçlarını ustalıkla
kullanırlar. İnsanları tek tip hale getirip, farklılıkları ortadan
kaldırırlar.
Böylece
aynı şeylere ihtiyaç duyan, aynı şeyleri düşünen ve aynı alışkanlıklara
sahip bireyler haline geliriz. Bedeni ve zihni her daim meşgul, hayatında boşluğa hiç yer bırakılmayan bireyler…
Düşünmeyi ve muhakeme etmeyi unuttuğumuzdan, yalnızca “kendimize
sunulanı” iştahla tüketmeye alışırız. Sınırsız bilgiye ulaştığımız için
kendimizi özgür zannetsek de, ekonomik anlamda tüketim köleleri haline
geldiğimiz gibi artık zihinsel tüketim kültürünün de kölesi oluruz.
(1) Neil Postman, Televizyon: Öldüren Eğlence
(2) Nurdoğan Rigel, İleti Tasarımında Haber
Son Güncelleme Bugün | 12:18
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder