Topraktan Betona: Betonun İnsanlarıyız Biz
Etrafımızda yükselen dev binaların sayısı her geçen gün artıyor. Her yeni projenin reklamıyla birlikte binaların hayretler içinde bırakan yüksekliğini ve modernliğini seyrediyoruz. Birçoğu şehir merkezinden hayli uzakta konuşlanan bu devasa yapılar şehir içinde ayrı bir şehir sunuyor.
Her bir proje, sakinlerine daha mutlu, daha modern ama son dereceyalıtılmış bir hayat vaat ediyor. Bir insanın işe gidip gelmesinin dışında sineması, alışveriş merkezi, spor salonu, okulu, camisi ve yeşil alanları ile her tür ihtiyacını site içinde giderebilmesi hedefleniyor. Bir bakıma bu projeler, site sakini olacak seçkin insanlar dış dünyanın sıradan insanları ile daha az muhatap olsun diye her tür imkanı hazırlıyor.
Gücün, gösterişin, teknolojinin ve seçkinliğin simgesi yapılarda, aynı ekonomik imkanlara ve sosyal statülere sahip site sakinleri binalarına gelen gündelikçi kadınlar ve güvenlik görevlileri dışında sıradan ve yoksul insanlarla muhatap olamadıkları için onların varlığını unutmaları an meselesi.
Dışarıdaki hayatın tehlikeli ve güvensiz oluşuna karşın, siteler her tür güvenlik önlemiyle çevreleniyor. Şehrin karmaşası, düzensizliği ve gürültüsüne karşın alabildiğine düzenli bir sistem sunuluyor. Binalara bodrum katlardaki soğuk ve korkunç otoparklardan giriliyor, asansörlerle daireye ulaşılıyor. Bu esnada hemen hemen hiç kimseyle karşılaşılmadığı gibi, karşılaşılsa bile birbirini asla tanımayacak iki insanın birbirine söylediği tek sözcük soğuk bir merhabadan ibaret kalıyor.
Komşuluktan bahsetmenin mümkün olmadığı aşikar. Zira yüzlerce sakinin hala komşuluk yapabilmek için sosyal statülerini bir yana bırakması gerekiyor. Maddi rahatlık içinde yaşayan insanlar, birbirlerini evlerde ziyaret etme alaturkalığından sıyrıldıklarından, tanıdıklarıyla lüks cafelerde ve restoranlarda buluşuyorlar.
Ancak böylesi bir yaşam egoizmi bu kadar iyi besleyebilirdi. Egoizm… Dayanışma ve paylaşma gibi sosyal faziletleri toplumdan silerek, öldürerek yoluna devam eden bir canavar adeta. Kendisinden başka insan, kendi hayatından başka hayat olmadığını düşünme yanılgısına düşen insanı kıskıvrak yakalayıp, daha da duyarsızlaştıran çaresiz bir hastalık.
Daha yükseklerde ve daha uzaklarda yaşayıp, sıradan insanların sıradan hayatlarından ve sorunlarından sıyrılan insan tipini ne mutlu edebilir?
“Yüksek binaların gelişmişliğin göstergesi olduğu söyleniyor. Psikologlar insanın dört kattan yüksek binada yaşadığında psikolojik rahatsızlıklara uğradığını tespit etmişler. Çünkü insan toprağa aittir.” tespitine yer veriyor Mustafa Kutlu güzel kitabı Akasya ve Mandolin’de.
Kim bilir belki de topraktan bu denli uzaklaşmış olmak insanı daha az insan, daha çok yapay bir varlık yapan. Toprağa ait insan da toprak gibi sıcak ve renkli iken, betonların içine hapsolmuş insan da bir o kadar soğuk ve renksiz değil mi?
Son Güncelleme 7 Ocak 2013 | 13:31
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder